Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Kamil Ahmet

Kamil Ahmet
@Tolstoydayi
Bir milletin bayrağı o milletin başı gibi düşer!” diye bir söz etti. Milletler de, zaten balıklar gibidirler… Başlarından tutuluyorlar. Yahut başlarından çürüyorlar.
Sayfa 115Kitabı okudu
Reklam
Ben ki 29 yaşındayım. Ama binlerce yıldır seni arıyor, hasretini çekiyorum.
nsanlar uykularındaki kadar masum, çocukları kadar yalın, yaşlılar kadar dingin yaşasalar zamanı, acı, dünya haritasından silinir, herkes her sevinci aynı incelik ve içtenlikle hak ederek yaşardı. Kimse doğayı yaralamazdı böyle.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Tekniğin tüm yeniliklerini bilir ve büyük bir gösterişle kullanırlar. Ama onun ardındaki düşünce süreci bir sıkıcı angaryadır. Paranın satın alacağı bir şey için çaba göstermek ne büyük aptallıktır! Tarih, dedelerinin duvarda sararmış fotoğraflarıdır, bayramdan bayrama üzgün ve hayran seyrettikleri. Gazete bilgileriyle derinlik kazanırlar sığlığın dümdüz ettiği bir coğrafyada. Kadın, para, Tanrı ve ün, dört bıçaktır bedenlerinde, kişiliklerinin sentezini oluşturan. Anlamak kıyas yapmayı, bağışlamak duygusal özdeşliği gerektirdiğinden katı, uzak ve dardırlar. Sevgisizdirler, sevgi bilgi gerektirdiğinden. Onlar odalarında bir kışı büyütürken, bir şehrayin gibi geçip gider camların dışında bahar.
Sayfa 121
Ne verdiysem senden aldım ben biliyor musun? Kendine güzden destek bulan bu ayrılığı bile... Herkesin bir uzaklığı koruyarak kucaklaştığı plastik bir zamanda teninle tanıdım güven duygusunu. Yüzüm biraz çiçeklendiyse sesinin ılıman ikliminden aldı suyunu ve sıcağını. Dizlerinin dibinde yüzünü seyrede seyrede keşfettim bulutları. Gövdeme gömdüğüm tüm kusurlarımı ve iyiliğimi gözlerimin önüne serdin. Her öpüşünle yıllarca geriye giderek dönüyordum güne. Ömrümü öğrettin bana. Ara sokakları, küçük kasabaların tenha vakitlerini, puhu kuşlarını dinlemeyi, sinema afişlerinde donmuş hüzünleri, çırakların gözlerindeki sabah kahrını, uzun yol kamyonlarının ağır yükünü, küçük dokunuşlarda gizli kırmızıyı, insanın kendine sahip çıkmasının dünyaya neler kattığını, gülen insanın güzelliğini, kederin de aşk kadar incelik istediğini, denizlerde gün batımının o büyük yangınını, geniş soluğunu aşkın, eşiklerde başlayan gurbeti, ayrılığın bile sevgiyle güzellik kazandığını... Senden öğrendim.
Reklam
Bunu bir bitiş sayma ne olur. Yaşadığı her şey sürüyor insanda.
Yağmur değişir mi? Altında ıslanana ve pencereden bakana bağlı belki ama bu rüzgârı kekeme, mavisi gördüğünden utanan gökte yağmurlar bile değişti.” “Her şeyi anlıyorum da parayı kendi yerine oturtan insan, kendisi nereye oturacak. Sahip oldukları insana değil, insan sahip olduklarına değer biçebilir değil mi? Eşyaların onuru olmaz ki...”
Ama Müfit, kendini tarihten, yaşadığı dönemden ayrı düşünmezdim hiç. Çağıyla, dünyayla bütünlük içindeydi. Nurten ona benzemiyordu. O ayrıydı. Kendi bilinciyle aydınlatılmış bir dünyası vardı, o kadar. Birde bu küçük aydınlığı çeviren büyük, büyülü, güçlü karanlık... Elbette moda ( giyim, fikir, akım, bütün modalar demek istiyordu) dünyasının biçimlendirdiği soytarılar gibi, " Benim ışığım, benim dünyam, benim düzenim her şeydir! " demiyordu. Onlar ne uzaktaki ışıkları ne de karanlığı görürlerdi. Öylesine bencil, öylesine gururluydular.
Sayfa 201Kitabı okudu
Günlerden pazartesi. Yine vapurun alt kamarasındayım. Yine hava karlı. Yine İstanbul çirkin. İstanbul mu? İstanbul çirkin şehir. Pis şehir. Hele yağmurlu günlerinde. Başka günler güzel mi, değil; güzel değil. Başka günler de Köprüsü balgamlıdır.. Yan sokakları çamurludur, molozludur. Geceleri kusmukludur. Evler güneşe sırtını çevirmiştir. Sokaklar dardır. Esnafı gaddardır. Zengini lakayttır. İnsanlar her yerde böyle. Yaldızlı karyolalarda çift yatanlar bile tek. Yalnızlık dünyayı doldurmuş. Sevmek, bir insanı sevmekle başlar her şey. Burda her şey bir insanı sevmekle bitiyor.
Harp zamanında idik ... Anam bir sabah ekmeğin üstüne belli be- lirsiz tereyağ sürmüştü. Bütün ömrüınce bol tereyağlar sürülmüş ek- mek yedim. Fakat o günkü tereyağın sevincini duyamadım. Gün oldu ki, halkla bu çarşıları, sefil dükkanları, pis aşçıları, kışlaları ve tezgah- ları dolduran halkla aram bir uçurum gibi açıldı. Kocaman
Sayfa 104
Reklam
Marsilya limanından kalkıp Pire'ye gelinceye kadar geçen beş gün zarfında tam bir arkadaşiılda bağlandığım küçük bir çocuğu, beş gün sonra elem ve hüzünle terk ettim. Beş günde, iptidai tahsilini beraber yapmışız gibi bin bir çocukça habra ile aynldım: Tesadüf bir gün bizi karşı karşıya getirirse; onu çocukluk arkadaşlarımdan hiç
Sayfa 102
Beklediğimin gelmediği günlerden bahsedecek değilim. O günler birbirinden, şehre yağan şeyin kar veya yağmur olmasıyla aynlabilir. Sinemanın zili aynı tarzda çalar, sinemanın içinde aynı film oynanır, aynı insanlar önümden geçip giderler; biletlerini alıp sinemaya girer- lerdi. Beklenilen, gelmek için iyi havalan seçerdi.
Sayfa 76 - Yku