Yukarı Mahalle, Sardalye Sokağı, Tatlı Perşembe . Bu enfes üçlemenin son kitabı Tatlı Perşembe' yi bugün bitirdim. Ve kitap bittikten sonra çayımı demleyip balkona geçtim, insanlara bakarken keşke dedim ben de Yoksul Palas'ta yaşasaydım.Doc, mack, Hazel, Fauna, Suzy... ve daha bir çok karakter. Her biri kendine has ayrıntılarıyla ele alınmış ve zekice işlenmiş.
"Bir insan kapana kısılmışsa ve seçme şansı yoksa kapanın içini dekore etmeye girişir."
İnsanın içini ısıtan bir mahalle ve bu mahallenin birbirinden farklı, sıradışı, renkli ve ultra iyi niyetli kişilikleri
Birinci Dünya Savaşı sonrası bozulan düzenlerine, eksilen arkadaşlarına, komşularına rağmen hayata tutunmaya çalışan, yolları kesişen insanlar. Kitaba ilk başladığımda karakterler çok saçma geldiyse de okudukça karakterlere hayranlık duymaya başladım. Karakterler arasındaki diyaloglar, espriler çok zekice. Kitap okurken duygulandığım çok olur ama kitap diyalogları kolay kolay güldürmez beni, bu kitapta sesli güldüğüm çok yer oldu.
Beş parasızlar ama fakirliklerinin farkında değiller.mutluluğun parayla değil; dostlukla, sevgiyle, bir kutu birayla, tutkuyla, samimi ilişkilerle ölçüldüğü bir mahlle tasavvur edin.
Bu mahallede biz bilinci var, birlikte dayanışma ruhuyla bir kişi için herkesin seferber olduğunu, bir mahalle sakininin derdinin bir anda hatta saniyeler içinde bütün mahallenin ortak derdi ve kafa yorması gereken bir problem haline gelmesini okuyoruz.
Ben çok sevdim bu üçlemeyi, kendimi Yukarı Mahalle'den aşağı inerken Sardalye Sokağı'na girip Tatlı Perşembe gününde verilen partinin heyecanı içinde kitabın bittiğine üzülmekten alamadım