"Bir şeylere inanmanın keyfini hiç yaşayamadım ben. Yaşamasam da hep bunun hayalini kurdum. Alaaddin'in sihirli lambasından çıkan dev, bana ne istiyorsun diye sorsa... Ona inanmak istiyorum derdim. Birine sonuna kadar inanmak!"
Sen, beni asla, asla tanımayan, bir su birikintisinin yanından geçercesine yanımdan geçip giden, bir taşa basarcasına üstüme basan, hep, ama hep yoluna devam eden ve beni sonsuz bir bekleyiş içerisinde bırakan sen, kimsin ki benim için?
-Hadi gidelim Olric..
+ Nereye efendimiz?
-O'na Olric.
+ O artık başkası ile efendimiz.
-Olsun onun mutlu olduğunu uzaktan izlemekte bize yeter Olric...
Annem derdi ki hep, “Şu hayatta ne yapıyorsan tutkuyla yap, aşk ile yap. O zaman her şey daha keyifli hale gelir. Çünkü mutlu olmak yalnızca senin elinde güzel kızım. Mutluluğu başka insanlara veya nesnelere bağlama. Sen mutlu olmayı seç ki etrafındaki insanlara da o enerji geçsin. Karamsar, mutsuz olmakla vakit kaybetme. Ve attığın her adımda şunu hiç unutma; tekrarı yoktur hiçbir şeyin.” Ben de çocuklarım olduğunda bu öğüdü verirdim. Bir de şunu eklerdim, “Hayat hepimize zaman zaman kötü yüzünü de gösterecektir. Ama o anlarda bile sana yapılan haksızlıklara kötülüklere sevgi ile cevap ver.”