Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Rümeysa Özen

Rümeysa Özen
@_rumeysaozeen
"Kaldırılmakla tekâyâ susturulmaz zikr-i Hakk Cümle mevcûdât zâkir, kâinât ise dergâhtır."
Hekim
Ankara
Samsun, 8 Şubat 1998
13 okur puanı
Eylül 2021 tarihinde katıldı
"Amelimde şu iki şeyden daha sağlam bir şey yoktur. Birincisi, beni ilgilendirmeyen konularda konuşmadım; ikincisi ise kalbim Müslümanlara karşı hep güzel oldu." - Ebû Dücâne, (İbn Sa'd, Tabakât, 3/627)
Sayfa 284
Reklam
"Kul dalga nereden gelirse gelsin ayağı sabit olan, yeri yurdu belli olan, duruşu olan kişidir. O yüzden sürekli mücadele, sürekli çaba ve gayret içindedir."
Sayfa 141Kitabı okudu
"İsteklerini üstün tutan kişi, aynı zamanda mutlaka yalan da söyler. Doğruyu söylemek ise inancı, hakkı üstün tutmaktır."

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"Allah namazla, Kur'an'la, teslimiyetle, vefayla bütün hastalıklarımızla savaşabilecek bir azim ve gayret bizlere nasip eylesin."
Sayfa 77
"Sen hedefe kitlenirsen ve hedefin de dünyevi anlamda bir hesap değil, Allah'ın rızası olursa varacağın yer bellidir."
Sayfa 70
Reklam
"Zikir, sadece ses çıkarmak veya gönülden bir ismi veya lâfzı tekrar etmek değildir. Asıl Hakk ile buluşmak, O'nun ile beraber bulunmaktır. Gafletten kaçınmak, bize her ân seslenen Sâhibimize kulak vermektir. Nitekim Hâce Abdullah Taşkendî Hazretleri şöyle buyurur: "Zikirden maksat, gönlün her zaman Hak Subhânehu ve Teâlâ'dan haberdar ve uyanık olmasıdır.""
Sayfa 94
"Âsumândır kubbesi ahterânlar âvizesi Arza ziyâ bahşeden kanâdil-i şems ü mâhdır Kaldırılmakla tekâyâ susturulmaz zikr-i Hakk Cümle mevcûdât zâkir, kâinât ise dergahtır." Celâleddin Çelebi "Dünyanın kubbesi gökyüzüdür, yıldızlar ise âvizesidir. Bu âleme ışık veren güneşin ve ayın kandilleridir. Tekkeler kaldırılmakla Hakk'ın zikri susturulmaz. Çünkü zaten bütün varlıklar zâkirdir, evren de dergâhtır."
Sayfa 89
"Tarihin kuralı zaten budur: En büyük kafalar ve gönüller kargaşa ikliminde boy gösterir. İbn-i Arabî, Hazreti Mevlânâ, Yunus Emre, Hacı Bayram-ı Veli ve daha nice gönül erlerinin zuhuru hep Selçuklu'nun tefessuh edip, milletin değerinin yıprandığı çağlar değil miydi?"
Sayfa 47
"Bizde olan her şey servettir ve dağıtılmaya layıktır. Sevgi, ilgi, bilgi, ihtimam, tebessüm, erdem, göz yaşı, dua, fikir, acıma, affetme, daha niceleri hep servettir ve başkalarına bağışlanmalıdır." . "Sadaka kişinin müslüman olduğuna bir delildir."(Müslim)
"Gücün kendisi hayır değildir. Hayır yoldan devşirilen ve hayır yolda kullanılan güç hayırdır."
Sayfa 249Kitabı okudu
Reklam
"Dinimizde "dinî" olmayan hiçbir iş, bilgi ve düşünce olmadığı gibi, dinî olmayan hiçbir ilim de yoktur. İslâm'ın en büyük özelliği budur. Bu husustaki ilke, dinimizin meşru ve faydalı gördüğü ilimleri diğerlerinden ayırmaktır. Yoksa tefecilik de yıkıcı silah teknolojileri de aldatma, yalancılık ve hırsızlık da birer ilim sayılabilir. . Her konuda olduğu gibi bu konuda da hayrı ve şerri ayırmak ve hayra yapışmak gerekir. Bu ayrımı bilmek için Allah'ın muradını bilmemiz, yani şeriata vâkıf olmamız gerekir. Zaten "dinî" ilim denilen tefsir, fıkıh, sîret vb. ilimlere "ulûm-i şer'iyye" denir. Bunlar elbette en üst ilimlerdir zira kulluğun mutadını ve yolunu gösterirler."
"Derviş Ali'm der ki nefesim haktır Hak diyen canlara şek-şüphem yoktur Cehennem dediğin dal-odun yoktur Herkes ateşini burdan getirir . Bir gün Mevlânâ hazretlerine sual ettiler: "Biz cennetlik miyiz, yoksa cehennemlik mi?" O yüce zat cevap verdi: "Şu andaki halinize bakın. Eğer cennetliklerin işleriyle meşgulseniz cennettesiniz. Eğer cehennemliklerin işiyle uğraşıyorsanız cehennemliksiniz." . . Bu gerçeği bilen insan bir anını bile boş geçiremez. Hak'tan bir nefes bile gafil kalamaz. Hayırdan başka bir şey söyleyemez , edemez. Böylesi zaten bu dünyada yaşarken cennette demektir..."
Sayfa 202Kitabı okudu
"Diriliş insanı... Zihnin zamanı bölmesini yaşantıya uygulamaz. Bu dünyayı yaşarken öteki dünyayı da yaşar. . Hizmet etmeye gelmiş konuk olarak bilir kendini. Hizmet edişte köktencidir. . Kendini hep bir tohum olarak görür. Toprağa düşer hep. Ve oradan boy vermek için gereken şartların gözükmesini sabırla bekler. . Uyanıklık işçisidir, "gaflet mimarı" değil."
"Batı insanı, yorgunluğunu dindirmekten öte bir gözle, Doğuyu ve öteki ülkeleri gözleme niyetine erişememektedir: "Turistik" göz, ne dereceye kadar, "insan"ı görebilir? . . Batıyı kafasından silerek, doğuya gelmekte, sonra Doğuyu kafasından silerek kendi ülkesine dönmektedir. Kendi gelgitini yaşamaktadır sadece. Batılı, bir yanıyla sihirli, bir yanıyla zehirli bir egzotik gezi sonunda yine kendi kendisi kalmakta, köklü bir değişim için gerekli, ruhsal kaynaşmadan uzak tutmaktadır özbenliğini. . Öbür ülkelerin insanlarıysa, bir bölümüyle, Batı'ya bir cennete koşar gibi koşmakta, hayranlık ve aşağılık duygusu içinde, Batı'da bir büyülenmişlik komasına girmekte, tekrar gözlerini ancak kendi ülkesinde açmaktadır. Öbür bölümüyle ise sadece öc ve nefret gözüyle bakmakta, böylecede faydalanabileceği noktaları tespit etmek için gerekli asgarî ruh selameti ve sükûnetinden de mahrûm olmaktadır. Sonuç olarak, ulaşım ve iletişim araçlarının sağladığı imkân, yüzeysel bir alışverişten, peşin hükümler dünyasını pekiştirmekten fazla bir şey sağlayamamaktadır henüz insanlığa."
"İlerlemiş bulunan reklam ve propaganda sanatı, bizzat zihnî ve estetik bir tatmin de getirdiğinden, hakikî düşünce ve sanatın da yolunu kesmekte, sahte ile gerçeği birbirine karıştırmakta, iyi, doğru ve güzelin netliğini yitirmesine de sebep olmakta. . Şüphesiz, gerekli olan ne bir sınırlama, ne de eski ölçü ve orana dönüştür. Gerekli olan, temelden değişme yoluyla böyle bir reklam ve propaganda devleşmesi ruhî ihtiyacının söndürülmesidir. İş ve eser yarışması yerine onu tanıtma yarışmasının çirkinliğini görecek yeni Gönül'ün çağın içinde yürüyüp gelmesidir göze görünmez ipek ayaklarıyla, gerekli olan."
"Gündüz oruçlu, gece namazda olmak"tan doğan yakınlık. Yani, gündüz iş saatlerinde, zihnin uyanık ve elin işler olduğu saatlerde sadece yemek ve içmekten değil, yeteneklerin kötülüğe akışından da oruçlu olmak. Kişilere, eşyaya ve sembollere tapmaya da tövbeli olmak. Övülme hoşlanmalarına, yerilmeye dayanmamaya, kritik tahammülsüzlüklerine de ruhun içinde ve dışında paydos diyebilmek. . Ve gece, suların mışıl mışıl uyuduğu saatlerde uyanık olmak. Kanın ve kalp atışının ötesine, eşya sertliğinin ötesine geçip, dünya realitesini geride bırakıp, bütün geçici kabuklarını atıp ruhun hilkatteki "evet"ine, evetinin sırrına geri dönüşü."
Reklam
"Âşıklar bunu çok iyi bilirler; isterler ki hep yardan bahsedilsin, hep o sevgili konuşulsun. Leyla sözünün olmadığı yerde Mecnun kısmı yani âşık sıkılır. O yüzden ister ki herkes Leyla'ya meftun olsun, böylece gittiği her yerde o anılsın... Evladını kaybeden bir anne, evladını kaybetmiş bir anneyi arar derdini dökmek için. Allah dostları da Allah dostlarını arar. Bulunca sürur bulur, neşe bulur; konuşmalarına da gerek yoktur, onunla ferahlar."
Sayfa 42
"Murdar bir halden muhteşem bir maziye kanatlanmak gericilikse, her namuslu insan gericidir."
"Hayatı anlamadan geçip gidiyoruz. Olgunlaşmak kalbin daha hassas, kanın daha sıcak, zekânın daha işlek, ruhun daha huzurlu olması demek. İçlerinde böyle bir canlılık, böyle bir hayat coşkunluğu duyanlar dünyanın biricik hâkimleridir."
"Allah'a bedeni, kalbi ve aklıyla ibadet edenler kendi sorunlarıyla alakadar oldukları kadar, Ümmet'in meseleleriyle de ilgilenirler. Ferdî kurtuluş için değil, Ümmet'in halası için mücadele ederler. Çünkü ibadet gibi, saadet de ictimâî bir davadır. . Ya hepimiz ya hiçbirimiz! Hepimizin özgür olmadığı yerde, serbest olsam da tutsağım."
Sayfa 114
"29 Mayıs 1453 Salı Günü Allah Teâlâ'nın lütûf ve inayetiyle askerler şafak vakti surları geçti. Fecir vakti İstanbul surlarında ezan sesleri duyuldu. Allah'ın * inâyetiyle fetih müyesser olmuştu. Böylece bir devir kapanıp, yepyeni bir devir açıldı. Avrupa'nın atası kabul ettiği Doğu Roma İmparatorluğu İslâm toprağı oldu ve Doğu Hristiyan Âlemi bütünüyle Müslümanların kontrolüne geçti. Hazret-i Peygamber'in müjdesi gerçekleşmiş, Kudüs hayali kuran haçlı dünyası İstanbul'u kaybetmiş, Batı, Kudüs'ü unutmuş, Vatikan’ın geleceğini düşünmeye başlamıştı. 1000 yıllık Doğu Roma (Bizans) tarihe karışmıştı."
Sayfa 133Kitabı okudu
"Zihinleri işgal altında olduğundan Batılılar gibi düşünen, onlar gibi yaşayan bir ümmetin, Allah Azze ve Celle'nin etrafını mübarek kıldığı Mescid-i Aksa'yı hürriyetine kavuşturacak, Kudüs'ü kurtaracak bir orduyu henüz hazırlayamadığı ortadadır. Kudüs'ü kurtaracak ordu Mescid-i Aksa kıvamında olmalı ki fetih işgale dönmesin."
Reklam
"Kelâmullah mü'min yüreklere denizler zincirle tutulduğunda gemileri karadan yürütecek bir irade ihsan verir."
"Selef, ilim için eş dostun içinden gurbete çıkmayı, memleketten uzaklaşmayı güzel karşılamışlardır. Çünkü düşünce dağıldığı zaman hakikatlere ve gizli inceliklere nüfuz edilemez. Bunun için "Sen ilme her şeyini vermedikçe o sana bir kısmını bile vermez." denilmiştir.
“Ey oğul! Her uzvun başka bir zikri vardır. Elin zikri, her zavallının yardımına uzanmaktır. Ayağın zikri, hak yolunda gitmektir. Gözün zikri, aşk ile gözyaşı dökmektir. Kulağın zikri, doğru ve güzel söz dinlemektir. Mümkünse gece-gündüz zikre çalış. Kalbin zikri, sende Allah aşkını doğurur. Çalış ki, bu zikri elde edesin. Dilin zikri, Kur’ân okumaktır. Bunlardan nasibi olmayan kişi, iflas etmiştir. Dâimâ Hakk’ı övmekten dilini ayırma ki, yoksulluk ateşinden kurtulasın. Dudağını, Hakk’ın zikrinden başka şeye kıpırdatma. Çünkü erenlerin işi hep böyle olmuştur.”
"Teknolojinin hayatı kolaylaştırıcı etkisinin ciddi bir tembelliği beraberinde getirdiği düşünülürse, günümüzde ideallere ömür adamak daha da zahmetli. Ancak İslam dünyası olarak içine düştüğümüz karanlık tünelden, başka çıkış yok. Temel meselelerimizi, eksiklerimizi ve yapmamız gerekenleri büyük bir ciddiyetle ele alarak, deliler gibi çalışmaktan başka çare yok. "Kahrolsun" diye slogan attığımız devletlerin, dünyevî görevlerini nasıl ciddiyetle ve inatla yaptıklarını düşününce hele..."
"İslâm dünyasının elindeki imkânlar günlük siyaset, kavga ve hırslara kurban edilirken, Kudüs'teki yangın hâlâ sönmüş değil."
"Ortadoğu'da fizikî varlığıyla yer almayan ülkelerin bölge ve dünya siyasetindeki etkisi sınırlı düzeydedir. . Rusya, dünyadaki etkisini ve gücünü korumasını Ortadoğu'daki varlığına borçludur. . Suriye'deki savaşın Türkiye'yi kaçınılmaz biçimde sahaya bizzat sürüklemesinden sonra, dünya ülkelerinin Türkiye'ye bakışı değişmiştir. Türkiye, savaş gücünü aktif şekilde göstermesi nedeniyle daha ciddiye alınan, sözlerine kulak kabartılan ve söylediği dinlenen bir ülke haline gelmiştir. . Güçten ve kaba kuvvetten başka bir şeye kolaylıkla boyun eğmeyen Ortadoğu coğrafyasında, sahada gücünüz varsa, krizler zamanla sona erer. Asker ve silah kuvveti olmadan, sadece diplomasi, söz ve ikna çabasıyla Ortadoğu'da işler yürümez."
Reklam
"Kur'ân'da kendisine "kıyamete kadar kimseye verilmeyecek olan hükümranlık" bahşedildiği belirtilen Hz. Süleyman'ın mülkünün sınırları, bugünkü Filistin topraklarıydı. Hatta tam sınırı çizersek, iktidarının odak noktası Kudüs ve çevresiydi de diyebiliriz. Bu hakikatin bize işaret ettiği birinci incelik şudur: Gücün ve hükümranlığın boyutları, coğrafi büyüklükle veya hükmedilen toprakların yüzölçümüyle ilgili değildir. "Doğru yer" elde olduktan sonra, yüzölçümünün büyüklüğü önemsizleşir. Hz. Süleyman örneğinden hareketle, odaklanmamız gereken diğer hikmet de şudur: Kudüs'ü elde tutmak, gücün doruğuna erişmektir. Kıyamete kadar geçerli bir kural olarak, Kudüs'e sahip olanlar siyasi, askerî ve ekonomik anlamda da kuralları koymaya hak kazanırlar."
"Kudüs, Ortadoğu'nun kilit taşıdır. Kudüs'ü elinde tutan dünyayı elinde tutar; dünyayı elinde tutan, Kudüs'ü de mutlaka eline geçirir."