Kitap okurken kendini kitabın cümlelerinde kaybetmeyen var mı? Kitaba aşık okumaya sevdalı olanlar okurken kitabin kareketerleriyle konuşur, dertleşir, yaşadıklarıyla yaşar, aynı yolda yürür, aksiyon ve macera içinde olur masumun hakkını arar durur. Denizci olur, savaşçı olur. Tarihi yazar ve saire. Kimi zaman da kaybettiği kendini arar. Bulur
Ganj'in Aurora'nın yukarısındaki yerlerde. Hai ku'yu biliyorum, iki üç hecede
Sarı madenden bir ibrikte tutuklu
Şu duman cinini de biliyorum
Ah akla sığmaz defineleri gömen beyin! Yıldızları ilk gören Caldea.
Yüksek direkli Portekiz gemileri: Goa.
Clive'ın kazandığı utkular, daha dün
Canına kıydı Kim ve kızıl laması
Kurtarıcıları olan yolda gidecekler hep.
Buram buram çay kokusu, sandal ağacının kokusu.
Kurtuba ile El Aksa camisi
Ve kaplan, sümbül denli kırılgan.
İşte böyle Doğum benim. Anıların boğmasın beni diye edindiğim bahçe.
“Ah Goethe, şu hayat ne zor/Sen bilmenin, hep bilmenin sonsuz/doğayı keşfin ampirik coşkusundaydın./Ben sonsuzluğu biten doğanın ölümünü/bilmenin acı yıkımında yaşıyorum./…”
Aras Ören
-Onlar Sözcükler Üzerine Düşündüler-
İnsan uzaklaştığını sanır ama iyi bir yolculuk her zaman ebedi dönüştür. Tabi ki bizi söz konusu yerin yeni bir yer olmadığına inandıran, başka bir yaşamda -mümkün olmayan, hoş, çalkantılı
ve unutulmuş yaşam- uzun süre gördüğümüz bir manzarının yeniden ortaya çıkışı olan bazı gelip geçici sanrılar dışında, bu türden istisnalar dışında ebedi dönüş mekanla değil zamanla ilişkilidir.
Böylece yolculuk zevkin doruğu olduğunda ya da bıkkınlık verdiğinde zaman sizin kendi içinize kapanmanıza neden olur, kendi içinde bir kısır döngü haline gelir.
Ah, zaman çarkı, onunla boy ölçüşmeye kalkışmayan var mıdır! Ama en vecizi -bir anlamda en fazla dönüp duranı dolayısıyla umutsuz güç ama insanüstü huzur ebedi dönüş deneyiminin gücüyle en fazla yoğrulmuş olanı- Borges'tir. Her şeyi okumuş, her şeyi eğip bükmüş, her şeyi yeniden yazmıştır.
Acıyı unutursun acı diner de, hayattan acıyı çıkar, geriye ne kalır ki? Allahım unutturmuş bana acımı, şükür, ama… İnsanı insan yapan çektiği acılarıymışsa. Dünya boşlukta nasıl duruyor sanıyorsun. O, boşluk değil keder. Kederi çıkar, dünya düşer. Hatırladıkça anlarmış insan. Unuttukça tükenirmiş.
Güray Süngü’nün kalemiyle yeni tanıştım. Samimi
İster günahların bağışlanmış öl, ister lanetlenmiş
-diye fısıldadı kulağıma o gece Scarbo-, kefenin bir örümcek ağı olacak ve ben seninle birlikte örümceği de gömeceğim.
Ağlamaktan kızarmış gözlerle, "Ah, hiç olmazsa bana kefen olarak bir kavak yaprağı ver ki gölün esintisiyle içinde sallanayım," karşılığını verdim. "Hayır," cevabını verdi alaycı cüce, "geceleri batan güneşin gözlerini kör ettiği sinekleri avlamaya çıkan bok böceğine lokma olacaksın sen."
"İster misin ki," dedim, ağlamaya devam ederek, "ister misin ki fil hortumlu bir tarantula beni yutsun?" "Pekâlâ. Teselli bul o halde," diye ekledi. "Sarı benekli bir yılan derisinden şeritler olacak senin kefenin, seni bir mumya gibi ona saracağım." "Ve seni duvara dayayıp ayakta yatıracağım Saint-Bénigne'in yeraltı mezarlarının karanlığında, araftaki çocukların nasıl ağladığını dilediğince işitebileceksin."
Sayfa 121 - gaspard de la nuit'nin hayallerinin üçüncü kitabı/Gece ve prestijleriKitabı okudu
Coleridge: "Bir kişi düşünde Cennet'e gitse ve ruhunun gerçekten orda bulunmuş olduğunun ispatı olarak kendisine bir çiçek sunulsa, uyanınca da çiçeği elinde bulsa - Ah! sonra ne olur?"