Ne şairlerin alayları, ne vaiz papazların öfkeleri ve ne de cildin zamanından evvel harap edilmemesi için yapılan uyarılar, kadınları yüzlerine başka bir renk ve hatta kısmen başka bir biçim vermekten alıkoyabiliyordu.
"Teselli bulmak için, karısına bir çocuk daha vermeyi uygun buldu."
"Ne?! Zavallı Mme de Monserfeuil yine mi hamile?" diye haykırdı prenses.
"Tabii ya," dedi düşes, "zavallı generalin hiç yenilmediği tek bölgedir."
"Roman yazarları veya sanatçılar genellikle akademisyenlere göre daha "yenilikçi" ve "yaratıcıdırlar". Çünkü alışılageldik fikir ve ifadelerin dışına çıkmaları beklenir. Akademisyenler ise bunun tersine, "disiplin jargonlarıyla" sarılmış ve "korunmuş" olarak, kaygısızca "kendi dünyalarında" yaşarlar. Jargonlar aynı anda hem bir lütuf hem de bir bela olabilir. Kullanılmaları, akademisyenler arasında iletişimi kolaylaştırır ve kullanıcılarının mesleki ehliyetini teyit eder. Bununla birlikte akademisyenlerin fikirleri anlama ve ifade etme biçimini kısıtlayan bir "hapishaneye" de dönüşebilir" Benedict Anderson, Sınırları Aşarak Yaşamak, s. 141-142.
ahahahahahah
bugün bi arkadaşla karşılaştık fakültede. o tezini yazarken ben de haberim olmadan aynı konuda makale yazıyordum. sonra öğrendik tabii meseleyi ama birbirimizden etkilenmeyelim diye paylaşmadık yazdıklarımızı. arada şöyle bi muhabbet geçti haha
-ya ben senin makaleyi okudum biliyor musun?
+ ee nasıl buldun?
- çok özgün buldum, yaniii özgür buldum
+ (ne diyo la bu diyorum içimden) aa sevindim, hakikaten alanın dışında olmanın verdiği özgürlükle yazdım
- aaah ahha tabi tabii, aslında öyle mi yapmak lazım, ben de mi alan dışı yazsammm (now i get iiiit, come on tell me out :D:D)
-yaniii aslında başta ben de senin gibi çok özgür başladım, sonra tez hocam kafama vurdu, böyle olmaz, böyle yazılmaz dedi. ben de daha ölçülü yazmaya çalıştım (senin gibi eşeğin biyerine su kaçırmadım ahahaj )
+ ben beğenmediğim görüşe sallarım abi, bu da benim tarzım ahah, yine uğrarım yanınıza hadi allah'a emanet
Duasını, ilencini “iyi kötü” bitirip göğe açtığı ellerini yüzüne çaldığı zaman, dışarıda yatsı ezanı yeni okunuyordu. “Tüüüh!” dedi. “İşte böyle bizim işler! Sakatlaya sakatlaya bir namaz kıldık, onu da vaktinden önce kıldık!.. Tüüh!.. Kıblemiz bari doğru olsaydı! Tüüüh!
—G: Ah Kenan Kenan neredesin?
—Ben: Kenan kim?
—G: Şerefsizin biri
—Ben:?
—İ: Bu erkeklerin hepsi böyle. Başlarda senden iyisi yok sonra da *** giderler. Gökhan da öyle yaptı. ******senin Gökhan.
—Ben: Anlatın bakalım. Vuu pişti. Şanslı günümdeyim.
—G: Kenanla pavyonda tanıştık. (Elini artık kenarları sakallaşmış yüzüne götürerek) Ben çok