Allah, sen hastalanmayasın, mikroba virüse yakalanmayasın diye her hafta bir hizmetçi kovan, seni pamuklara sarıp sarmalayan Lord babana sabır versin Audrey Rose. Allah, seni peşine takıp te Londra’dan Bükreş’lere adli tıp öğrenmeye getiren Kont Drakula’nın varisi, asil adli tıpçı Thomas’a da sabır versin Audrey Rose. İyi ki adli tıpla, ölülerle uğraşıyorsun, yaşayanlar konusunda tam bir faciasın Audrey Rose.
“Sen macar mısın?” Tek soru ile katili yakaladım. Sahte hedef şaşırtmayı da yutmadım. Katilin tepkileri ilk kitaptaki gibi kabak çiçeği gibi ortadaydı, bizim zekası parlak kızımız yine ve yine katili bulamadı. Katil direkt karşısına geçip bu kızın yüzüne ‘ben katilim’ dese bile bu kız hiçbir şey anlamıyor. İkide sıfır. Üçüncüde inşallah bir şeyler bulmaya başlayacak. Onda da bulamazsa artık yazar finalde bomba patlatacak diye düşünüyorum. Audrey Rose katili bulduğuna göre zirvede bırakıyorum demiş olabilir yazar. AHAHAHAHAHA
İlk dakikadan katili şak diye tahmin etsem de en azından araya serpiştirdiğim bazı şüpheliler de oldu. İlk kitapta tek şüphelim katil çıkmıştı. Ama iki kitabı da seviyorum. Katili bulsam da kitapları ayıla bayıla okuyorum. Seriye ölüp bitiyorum da diyebiliriz. 19. yy’da erkekler tarafından aşağılanıp eziklense de, hiçbir cinayeti çözemese de (ajxjdkkddkkdld) inatla ve azimle harika bir adli tıpçı olma yönünde (bu yönde iyi gidiyor) ilerleyen Audrey Rose’a saygı ve selamlar. Go girl! (Üçüncü kitapta aşk üçgeni yapacakmışsın senin adli tıp cezanı versin, hayatı bana şimdiden zehir zıkkım ettin. Thomas ve ben bunı hak etmedik)