Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Yapısı gereği insan diğer varlıklardan ayrılır. Birçok dinsel gelenek insanın düşünen, inanan, irade eden, seçen ve ahlaki karakter taşıyan bir varlık olmasını, onu diğer varlıklardan üstün yapan temel özellikler olarak kabul eder. Çünkü düşünen, iradesini kullanan ve seçen bir varlık olması, ona yeryüzündeki diğer varlıklardan farklı olarak yaşam biçimini belirleme ve etrafındaki varlıklara hakim olabilme özelliklerini kazandırmıştır. Aynı şekilde bu özellikler onu yaptıklarından sorumlu olan bir varlık haline de getirmiştir. İnsanın dışındaki varlıkların yaşam biçiminde bir tekdüzelik, monotonluk ve içgüdüsellik hakimken, insan yaşamında çeşitlilik, farklılık ve değişkenlik etkindir. İnsanın çevresindeki varlıklardan farklı olan bu yapısı, mahiyet itibarıyla onun diğerlerinden ayrı olduğunu gösterir. Düşünen ve seçen bir varlık olması, onun, hem iyiye hem kötüye, hem doğruya hem yanlışa veya hem inanmaya hem de inkar etmeye yatkın bir karakter taşıması anlamına gelir. Dolayısıyla bir insan, yeryüzünün en masum ve en saf varlığı karakterine sahip olabileceği gibi, yeryüzünün en vahşi ve en acımasız bir canavarı özelliğini de taşıyabilir. Yine bir kişi, sahip olduğu değerler nedeniyle bir ahlak ve fazilet abidesi olabileceği gibi, bir başkası, seçimlerinde şiddeti yeğleyip kötülük ve zulüm timsali olabilir. İnsanın sergilediği bu değişken özellikler, insan dışındaki diğer varlıklarda görülmez. İşte insanı diğer varlıklardan ayrıcalıklı ve hatta üstün yapan şey onun bu özelliğidir.
"Bir insanın karakteri asla ahlaki bir yargıya temel oluşturmaz, karakter o insanın çevresine karşı tavrı ve içinde yaşadığı toplumla ilişkisinin bir göstergesidir."
Sayfa 207
Reklam
"Bir insanın karakteri asla ahlâki bir yargıya temek oluşturmaz, karakter o insanın çevresine karşı tavrı ve içinde yaşadığı toplumla ilişkisinin bir göstergesidir."
Sayfa 199 - İlya Yayınevi
Müslüman milletlerin, İslam'dan layıkıyla istifade edemediklerinin nedeni
Şark milletlerinin her birinin kendine mahsus adet ve an'aneleri, ahlaki ve felsefi inançları, aynı ruh halleri ve birbirinden farklı içtimai ve siyasi esasları vardı. İslam'm nuru, zamanla zayıflayıp sönmeye başlayan bu medeniyetlere taze hayat verdi. Dinin dirilten ve yenileyen kudreti sayesinde bu milletler yeniden canlanarak, o zamana kadar görmedikleri yüksek bir medeniyete eriştiler. İnsanlığa daha çok adalet, eşitlik ve bilgi bahşedildi. Batı medeniyetinin de gelişmesine yardım eden bir medeniyet ortaya çıktı. Böyle olduğu halde Müslüman milletler bugün, pek çok bakımlardan İslam'dan önceki hayatlarını andıran şartlar içinde yaşamaktadırlar. Bu genel çöküntü, İslam memleketlerinin her yerinde kendine has bir karakter taşımaktadır. Bu ise bizce, Müslüman milletlerin gerilemesinin sebebini, hâlâ nüfuzundan kurtulamadıkları İslam'dan önceki hayatlarının, Üzerlerinde devam eden tesirinde aramak lazım geldiğini göstermektedir. Şu halde Müslüman milletlerin gerilemesi de, daha önce ve sonra vuku bulmuş diğer gerilemeler gibi olmuştur. Bu milletler de, yeni bir medeniyet ile istikballerini kazanmak için mazilerinden ne gibi şevler unutmak ve feda etmek icap ettiğini takdir edememişlerdir.
Sayfa 177
Ancak başkalarına kin beslemeye ben kin duyuyorum, çünkü bu dindar ve aydın bir insana yakışmayan bir karakter özelliğidir. Bana göre surekli kin duyguları besleyen bir insan zamanla ahlaki değerlerini kısmen de olsa yitirir.
Sayfa 141 - EverestKitabı okudu
Einstein ve Şöhret
"Bireysel kişiliklerin kült haline getirilmesi, bana kalırsa her zaman uygunsuzdur.. Birkaç kişinin seçilip sınırsız bir hayranlığa layık görülmesini ve onlara zihin be karakter bakımından insanüstü güçler atfedilmesini adaletsiz buluyorum ve hatta büyük bir kötülük olarak değerlendiriyorum. Benim yazgım böyleymiş. Başarılarımın kamuoyunda oluşturduğu takdirle gerçeklik arasındaki tezat tam bir ironi. Bu olağandışı ilişkiler yumağı, şu soylu düşünce olmasaydı katlanılmaz olurdu:Materyalist diye kötülenen bu çağda, tutkuları tamamen entelektüel ve ahlaki olan insanların da kahraman olabileceğinin bir göstergesidir bu. " Einstein
Sayfa 276 - Deli DoluKitabı okudu
Reklam
Gelişim psikolojisi açısından çocuklarda 7 yaşındaki ahlaki soruların yön bulması ve olayların değerlendirilmeye başlaması başlar. Çocukta artık yaptığı işin iyi ya da kötü olması ile ilgili birtakım yargılar oluşur; yapılan işin iyi veya kötü olmasıyla ilgili zihninde problemler belirmeye başlar. Yani 7-12 yaş dönemi, ahlaki eğitim açısından büyük önem taşır. Yetişkin birey, bu dönemdeki çocuklara uygun davranışlar göstermelidir. Eğitmen ve aileler bu dönemde duyarlılık göstermelidirler. Çünkü çocuğun ahlaki yönünün ileride gelişeceğini düşünmek onu ihmal etmektir.
Geri184
850 öğeden 841 ile 850 arasındakiler gösteriliyor.