Courage (cesaret) sözcüğü “kalp” anlamına gelen Fransızca “cæur” ile aynı kökten gelir. Kalbin kollara, bacaklara ve beyne pompaladığı kan ile tüm diğer organlara kazandırdığı işlev gibi, cesaret de tüm psikolojik erdemleri olanaklı kılar.
Cesaret tüm diğer erdemlerin ve kişi değerlerinin altında yatan ve onlara gerçeklik kazandıran temeldir. Cesaret olmaksızın sevgimiz salt bağımlılık olarak solar. Cesaret olmaksızın sadakatimiz uyumculuk halini alır.
Kişiler, bu dünyada ve kendi problemleri konusunda ancak, dünyayı kendileriyle olan ilişkisi içinde yakalarlarsa bir şey yapabilirler. Ancak (dünyadaki) kendilerine karşı tavır alabilip (dünyadaki) kendilerini reddedebilecek duruma gelirlerse kendi varlıklarını olumlayabilirler.
Çünkü bir oyuk yaratır kayıp. Varlığımızın tam kalbinde tüm yaşamsal arzularımızı yutan bir oyuk. İçimizi de dışımıza da dağıtır, boş ve yoksul hissettirir.
“Eğer siz, dünyada onu en iyi anlayan kişinin siz olduğunuzu düşünürken, o kendini anlaşılmış hissetmiyorsa, gerçekten anlamıyorsunuz demektir. Çünkü birini anlayıp anlamadığını ölçebilecek tek kişi vardır: o da kendisidir.”
Acıları hafifletmenin ne anlamı var? İlkin, acıların insanı olgunlaştırdığını, ikinci olarak da, eğer aslında acılarını haplarla, damlalarla hafifletmenin yolunu bulurlarsa, bugüne kadar yalnızca her türlü belayı savuşturmak için sığınmak bir yana aynı zamanda mutluluğu buldukları dini ve felsefeyi insanların kesinlikle bir kenara bırakacaklarını söylüyorlar. Puşkin ölmeden önce korkunç acılar çekmiş. Heine birkaç yıl felçli yatmıştı; o halde neden yaşamalarının hiçbir anlamı olmayan ve amip gibi tamamen bomboş yaşayan Andrey Yefimıç ya da Matryona Savişna adında sıradan insanlar ağrı, acı çekmesin?
Seni sevmenin büyüklüğü başımı döndürüyor. Kalbim çatlayacak handiyse. Önünde diz çeker, önce parmaklarını, avuçlarını, sonra sonra, hüngür hüngür, yüzünü, saçlarını öperim.