Arka kapaktan alıntıdır:
“Niçin hep acı şeyler yazayım? Dostlar, yufka yürekli dostlar bundan hoşlanmıyorlar. ‘Hep kötü, sakat şeyler mi göreceksin?’ diyorlar. ‘Hep açlardan, çıplaklardan, dertlilerden mi bahsedeceksin? Geceleri gazete satıp izmarit toplayan serseri çocuklardan, bir karış toprak, bir bakraç su için birbirlerini öldürenlerden; cezaevlerinde ruhları kemirile kemirile eriyip gidenlerden; doktor bulamayanlardan; hakkını alamayanlardan başka yazacak şeyler, iyi güzel şeyler kalmadı mı? Niçin yazılarındaki bütün insanların benzi soluk, yüreği kederli? Bu memlekette yüzü gülen, bahtiyar insan yok mu?” (“Bahtiyar Köpek” adlı öyküden)
Sırça KöşkSabahattin Ali · Yapı Kredi Yayınları · 202056,4bin okunma
Erotik Hikâyeler; Anaïs Nin (21 Şubat 1903 - 14 Ocak 1977 İspanyol, Küba ve Danimarka kökenli Fransız yazar. Günlükleri ve erotik yazılarıyla tanınır. Günlükleri 11 yaşından başlayarak ölümüne kadar 60 yıldan uzun bir dönemi kapsar. Uzun yıllar Anaïs Nin aynı anda iki kişiyle evli kalmıştır. Bir sanatçı ve bankacı olan ilk kocası Hugh Guiler ile 1923'de evlenmiştir. 1955 yılında Guiler ile evliliği sürerken evlendiği Rupert Pole ise bir orman memuruydu. Her iki adam da Nin'in ikili yaşantısından bihaberdi ve 1977'de Nin'in ölümüne kadar tanışmamışlardı. 1985 yılında Hugh Guiler'in ölümünden sonra Nin'in günlükleri Rupert Pole'un izniyle eksiksiz halleriyle yayımlanmıştır.
tr.wikipedia.org/wiki/Anais_Nin sayfasından alıntıdır VENÜZ ÜÇGENİ kitabının yazarı hakkındaki bu bilgiler.
VENÜS ÜÇGENİ
Hikâyeler; Türkçemize çeviren: Mustafa Deniz; Limbo Yayınları / Birinci baskı Nisan 1992 ; 127 Sayfa (Pazar,26 Nisan 2015)
Dün akşam devrettim Anaïs Nin'in VENÜS ÜÇGENİ başlıklı erotik hikâyelerini anlatan bu kitabını. Kitabı merak ediyordum bir süredir. Okudum; iyi geldi bana mamafih tür olarak erotik hikâyeler söz konusu olduğunda aklıma Giovanni Boccaccio'nun DECAMERON başlıklı eseri geliyor. Bundan böyle aklıma iki kitap gelecek.
Venüs ÜçgeniAnais Nin · Limbo Yayınları · 1992183 okunma
“İlk defa İsveç'te bir kızla çıktık. Muhabbet ediyoruz, kız sevdiğim filmleri soruyor, okuduğum kitapları soruyor, gezdiğim ülkeleri soruyor ama işimi sormuyor. Ben alışmışım Türklere, "Adın nedir?"den sonra ikinci soru "İşin nedir?"
Yok abi döndük dolaştık sevdiğimiz yemeklere falan geldik hâlâ "Sen ne iş yaparsın?" demiyor kız bir türlü.
En son ben sordum, dedim ki "Ya her şeyi sordun da, 'Sen ne iş yaparsın?' diye sormadın." Dedi ki kız "Ne iş yaptığını sorarsam dolaylı olarak sosyal statünü, kaç para kazandığını da sormuş olurum. Ayıptır. Ben paranı, statünü merak ettiğim için değil seni merak ettiğim için buradayım."
O gün anladım ki bizde kast sistemi var. Atasözümüz var "Davul bile dengi dengine" diye. Meğerse her davul denkmiş.
Başka gün yüksek mühendis bir amcayla tanıştım. Ne projeler yapmış. Tüneller, köprüler, havaalanları...
"Senin yaşında oğlum var" dedi.
"O da mühendis mi?" dedim.
"Hayır işçi, duvar ustası" dedi.
Dedim "O nasıl oldu, mühendisin oğlu işçi olur mu? Bizde olsa babam döve döve okutur mühendis yapar."
Adam kızdı "Niye öyle diyorsun? Benim oğlum çok iyi bir duvar ustasıdır. Zorla kötü mühendis olacağına, iyi bir duvar ustası olmasının ne kötülüğü var?" dedi.
Adam gurur duyuyor oğluyla.
Utandım.
Utandım çünkü biz toplum olarak buyuz.
Böyle yetiştik, yetiştirildik.
Bizde kast sistemi var.
Mühendisin oğlu gerekirse zorla kötü bir mühendis yapılır, iyi bir duvar ustası olmasına izin verilmez…” 🌻
Alıntıdır.
Merhameti olmayan birisini mesleği "insan" yapmaz. Şiir yazan da üzer, şiir söyleyen de. Kitap okuyor, namaz kılıyor diye insanlara "görmek istediğiniz gibi bakmayın yanılırsınız.
“Siyonizm, 1880’lerin başında Bulgaristan’da, bir ulus olarak Osmanlı boyunduruğundan kendilerini kurtardıklarında ortaya çıkmış, Avrupalı Yahudileri Kutsal Topraklar’a göndermeyi planlayan, politik bir hareketti. 1895 yılında yayınlanan Plovdiv’deki ilk Siyonist gazetesi Yahudilerin “hayatlarını Suriye ve Filistin’de tarlalarda, tarımsal işlerde kurabileceklerini” öne sürmüştü.”
Yukarıdaki kitabın 113. Sayfasından bir alıntıdır. Sadece bu alıntıya ulaşan kişiler tarafından okunup birçok kişinin bilmediği ve tarafımca bilinmesi gerektiğini düşündüğüm bu alıntı, belki akıllarda bir kaç “doğru” soru yaratır diyeydi. Ama kendime defalarca kez sorduğum ve hali hazırda araştırmasını yaptığım soruları da eklemek istedim: Nazi oluşumu mu daha acımasızdı yoksa İsrail oluşumu mu? Yahudiler neden kendi yaşadıkları tüm acıları göz kırpmadan başka bir topluma yaşatabildiler? Yahudiler ve Arap kökenliler Filistin’de kardeşçe yaşıyorlardı da, birbirlerine üçüncü kişiler tarafından mı düşman oldular?
Dinlerken duyduğumuza değil, aklımızdan geçene odaklanıyoruz ve sözü söyleyen ile nasıl ilişki kuracağımıza odaklanmak yerine, kendimizi nasıl ifade edeceğimize konsantre oluyoruz. Konuşma eylemini de, işittiğimize yanıt vermek için değil, kendimizi ispatlamak için kullanıyoruz maalesef.
Her Nefes Dergisi 82. sayıdan alıntıdır.
Garsonun Ünlü Edebiyatçılarla İmtihanı
"GARSON: Efendim, sizleri burada görmek büyük mutluluk!
CEMAL SÜREYA: Kim istemez ki mutlu olmayı? Ama mutsuzluğa da var mısın?
GARSON: Anlamadım efendim?
CAN YÜCEL: Geldiğin kadar değil, göründüğün kadar mutlusun ve sakın unutma; gittiğin kadar değil, hak ettiğin kadar unutulursun.
GARSON:
"İnsanda en ender rastlanan şey, kendine ait bir davranıştır," der Emerson. Büyük ölçüde doğrudur da. İnsanların çoğu, başka insanlardır aslında. Düşünceleri bir başkasının fikirleri, hayatları bir taklit, tutkuları birer alıntıdır.
Şu ipucunu vereyim size: Her halk iyiye ve kötüye ilişkin kendi dilini konuşur: komşusu anlamaz bunu. O kendi dilini törelerinde ve yasalarında yaratmıştır.
Oysa devlet iyinin ve kötünün tüm dilleriyle yalan söyler; her söylediği de yalandır ve her ne varsa elinde, onu çalarak elde etmiştir.
Her şey sahtedir onda; çalıntı dişlerle ısırır o ısırgan. Sahtedir iç organları bile.
Bu bir alıntıdır ! Aman ağzımızın tadı kaçmasın da
Devlet tüm soğuk canavarların en soğuğudur. Soğuktur söylediği yalanlar da; ve şu yalan dökülür dudaklarından: “Ben, devlet, halkın ta kendisiyim.”
Yalandır bu! Yaratıcılardı halkları yaratanlar ve onların üzerlerine birer inanç ve sevgi astılar:
böylece, hizmet ettiler yaşama.
Birçokları için tuzaklar kuranlar ve bu tuzağı devlet diye adlandıranlar yok edicilerdir: bir kılıç ve yüzlerce hırs asarlar onların üzerine.
Tuğçe
@Tugcewm
·
28 Nisan 19:23
Bir yerlerde halklar ve sürüler var hâlâ, ama bizde değil, kardeşlerim: burada devletler var.
Devlet mi? Nedir bu? Pekâlâ! Şimdi kulak verin bana. Çünkü şimdi size halkların ölümü hakkında bir çift sözüm var.