Nasihat toplumunda büyüdük. Sözlerin model olduğu lakin davranışların eksik kaldığı bir toplumda. Kitap okumayan öğretmenlerimizden aldık kitap okuma ödevlerini. Bıyıkları sigaradan sararmış babamız söyledi bize sigara içmeyin diye. Annemiz namaz kılmayı aşılamak yerine, sigortalı iş bulup devlete kapak atmanın önemini anlattı bize. Allah konusunda bize anlatılan tek şey, korkmaktı. Şunu yaparsan yakar, bunu yaparsan şuraya atar. Kimse de çıkıp demedi ki şunu yaparsan sever. Bunu yaparsan seni saklar, sakınır, korur. Herkes kork dedi de biri çıkıp da sev demedi. O en kıymetli sözcük anlatılmadı bize.
Ve eğer mü’minlerden iki grup savaşırlarsa, o zaman ikisinin arasını düzeltin. Fakat, eğer ikisinden biri diğerine saldırırsa, o taktirde saldıran grupla Allah’ın emrine dönünceye kadar savaşın. Bundan sonra eğer dönerse, böylece ikisinin arasını adaletle düzeltin, (onlara) adil davranın (diğerine zulmetmeyin). Muhakkak ki Allah, adaletle davrananları sever.
HUCURÂT SURESİ 9.AYET MEALİ
En yakın arkadaş, teşkilat, hepsi palavra. insan yalnızdır. Dünyaya yalnız gelir, yalnız gideriz. Yalnız olduğumuz için de güçlü olmak zorundayız. Güçlü olmayan insan bir hiçtir. Sistemin çarkları arasında ezilir, gider. Dağ ya da şehir, hayvan ya da insan hiç fark etmez, güçlü olan ayakta kalır. Temel kanun budur. Allah da güçlü olanları sever; yoksa onların kazanmasına neden izin versin. Kitaplardan değil, sokaktan öğrendim ben bunu. Bana ihanet eden arkadaşlarımın, ucu zehirli hançerinden öğrendim. Yattığım hapishanelerden öğrendim...