Peşinden koştukları amacın, bizzat kendilerinin istediği şey olup olmadığını bir an bile düşünmezler. Okulda iyi notlar almak, yetişkin olarak daha çok başarıya ulaşmak, daha çok paraya, saygınlığa sahip olmak, daha iyi bir araba almak, oraya buraya gitmek falan istemektedirler. Ama gene de bu çılgın etkinliğin ortasında durup düşündüklerinde, şu soru akıllarına gelebilir: "Şu yeni işe girebilirsem, şu daha iyi arabayı alırsam, şu geziye gidersem ... sonra ne olacak? Bütün bunların ne yararı var? Bütün bunları isteyen gerçekten ben miyim? Beni mutlu etmesi ve ulaştığım anda benimle bir işinin kalmaması gereken bir ereğin peşinden koşmuyor muyum? Bu sorular ortaya çıktığında, ürkütücüdür, çünkü onun bütün etkinliğinin, ne istediği konusundaki bilgisinin üzerinde yükseldiği temeli sorgulamaktadırlar. Dolayısıyla, insanlar, bu rahatsız edici düşüncelerden elden geldiğince kısa süre içinde kurtulmaya çalışırlar. Yorgun olmaları ya da ruh çöküntüsü içinde bulunmaları nedeniyle bu sorunların kendilerini rahatsız ettiğini sanırlar ve kendilerine ait olduğunu sandıkları amaçların peşinde koşma işini sürdürürler.
Gene de bütün bunlar hakikatin - çağdaş insanın ne istediğini bildiği yansılaması içinde bulunduğunu, aslındaysa kendisinden istemesi beklenilen şeyi istediği hakikatinin - belli belirsiz anlaşılmasını dile getirmektedir. Bunu kabul etmek için, kişinin gerçekten ne istediğini bilmesinin çoğu insanların sandığı gibi görece kolay olmadığını, tersine her insanoğlunun çözmek durumunda bulunduğu en zor sorunlardan birini oluşturduğunu anlamak gereklidir.
"Başka biri olsa boş bir uğraşın peşinde koştuğumu söylerdi. Sense beni cesaretlendiriyorsun."
"Bu devirde insanların tek yaptığı boş uğraşların peşinden gitmek değil mi? En azından senin iyi bir amacın var."
Peşinden koştukları amacın,bizzat kendilerinin istediği şey olup olmadığını bir an bile düşünmeler. Okulda iyi notlar almak, başarıya ulaşmak,daha çok para , saygınlığa sahip olmak,daha iyi bir araba almak,oraya buraya gitmek...
Dayanılmaz olan tek şey hiçbir şeyin dayanılmaz olmasıdır.
Hayat Fiziğine Giriş:
Her doğum, en az iki ölüm eder. Biri yaşamak, diğeri yaşatmak isteğine bağlı, iki ölüm.
Ancak hayata gelenin, hayatta kalması için o ölümler sayesinde nefes aldığından habersiz olarak yaşaması gerekir. Aksi takdirde, söz konusu kişi bir savaştan ibaret olur ve
Denilebilir ki, Osmanlı Devletinin, devlet siyaseti olarak, millet siyaseti olarak, halk siyaseti olarak, muayyen görülebilir bir siyaseti var değildi. Devletin başına geçen taç sahipleri, kendi arzularına, heveslerine göre bir çeşit siyaset icat ederlerdi ve o siyasetin peşinden bütün milleti sürükler, götürürlerdi. Bilinir ki, dış siyasetin
Insanın yaratıcı bir yaratık bir amacın peşinden koşmaya mahkum bir varlık nereye giderse gitsin sonsuza dek yeni yollar yapmak zorunda olan bir mühendis olduğunu kabul ediyorum. Belki de bu yolu yapmakla yükümlü olduğu için zaman zaman yoldan sapmak ister ne kadar ahmak olursa olsun Yolun nereye gittiğini değil bir yerlere gitmek zorunda olduğunu ve asıl şeyin Uslu çocukları, mühendisliği hor görüp kendilerini bütün kötülüklerin anası olan aylaklığa teslim etmelerini engellemek olduğunu düşünür.