Pencereden dışarı sarkmış, şehrin değişken kalabalığının yukarısında günün tadını çıkarırken, tek bir düşünce ruhumu dalgalandırıyor; ölmeye, sona ermeye, daha fazla şehir ışığı görmemeye, düşünmemeye, hissetmemeye, günlerin ve güneşin akışını bir ambalaj kağıdı gibi atmaya, ağır bir takım elbise gibi kendimi büyük yatağın kenarına koymaya ve isteksiz var olma çabasından kurtulmaya karşı samimi bir istek duyuyorum.