MÖ Beş Milyon: Bilinen en eski insan benzeri maymun cinsi olan Australopithe- cus Afrika'da ortaya çıktı.
MÖ İki Milyon: Homo habilis ve dişisi ellerini kullanarak yonttukları taşlarla aletler yapıyordu ve hâlâ Afrika'dan çıkmamışlardı.
MÖ 1,5 Milyon: Meşaleyi homo erectus ve femina erecta devraldı. Gerçekten de ateşi keşfeden ilk
8 Eylül l791'de ulusal birliği heyecanla savunma adına Fransa halkına sunulan anayasanın ilan edilmesiyle XVL Louis resmi biçimde "devrimin bittiğini" bildirdi. Bu, Meclis çoğunluğunun ve hatta bazı demokratik muhalefet unsurlarının samimi olarak paylaştığı bir umuttu. Bununla birlikte bir yıla kalmadan anayasa bir kenara itildi, kral tahtını kaybetti, önde gelen meşruti monarşi yanlıları yasaklandı ya da sürgüne gönderildi; devrim tamamlanmış olmaktan çok yeni ve sonucu belirleyici aşamasına giriyordu.
Ne oldu da durum aniden değişti? Öncelikle kral, anayasayı yürekten kabul etmemişti: Anayasayı imzalamadan çok önce güvenli bir bölgeye kaçma girişiminde başarısız olmuş ve yakalanıp aşağılanarak başkente getirildikten sonra bile, silaha baş vurarak eski gücüne yeniden sahip olmak için lsveç, Prusya ve Avusturya'daki müttefikleriyle gizli planlar yapmaya devam etmişti. Bu nedenle krala -ve daha da çok kraliçeye- güvenilemezdi, kaçmaları ve ihanetleri de meşruti monarşistlerin yönetimi sürdürmelerini ya da anayasanın öngördüğü tavizleri ver melerini olanaksız kılmıştı.
CHP'de Genel Başkanlık koltuğuna oturduğundan beri - üzerindeki anlamsız telaşı atamayan, ergenler gibi davranan, sürekli olarak kendisini birilerine kanıtlama çabası içindeymiş gibi görüntü veren - Özgür Özel, bir türlü zihnini berraklaştıramıyor.
Anayasa değişikliği gibi Türkiye'nin bekasını yakından ilgilendiren bir meselenin parti kurullarınca kapsamlı biçimde ele alınmadığı, ortak akıl üzerinden CHP'nin temel ilkeleri çerçevesinde rasyonel bir yaklaşım belirlenmediği çok belli.
Devamlı topun gelişine vuruyor. Sürekli konuşulmak istiyor. İlginin üzerinde olması hoşuna gidiyor. O yüzden, kısa ve öz biçimde kristalize olmuş yaklaşımlar yerine spekülatif açıklamalarla yürüyor.
Ne yazık ki, meseleyi sündürdükçe sündürüyor; basının kendisini manşetlere taşıması için elinden geleni yapıyor.
📰: 12punto.com.tr/yazarlar/bahadi...
Condorcet tarihi pozitif yapmak istemişti.
Fakat 1815-1840 yıllarını kapsayan dönemin Fransası'nda yeni bir siyaset bilimine olan ihtiyacı bilhassa acil yapan şartlar söz konusuydu. Devrim başarısızlığa uğramış ve onu yönlendiren ve haklı gösteren politik felsefe iflas etmişti. 1789 ve 1815 yılları arasında Fransa en az on farklı anayasa kabul etmiş, denemiş ve ilga etmiştir. Ancak bu dönemde Saint-Simon'un belirttiği gibi toplum ve onu oluşturan insanlar değişmemişti.
1920 yılının Mart ayında Kara Vasıf, Mustafa Kemal Paşa’ya İngilizlerin bir hükûmet darbesi hazırladıklarını yazmış, aynı zamanda İstanbul’daki Meclis’i dağıtacaklarını, bundan dolayı Mustafa Kemal Paşa’nın başkanlığında Anadolu’da bir hükûmet hazırlanması lüzumunu bildirmişti. Kendisinden İstanbul meclisinden istediği kimselerin isimlerini
İstanbul’da kapanan Mebusân Meclisi’nden ne kadar mebusun Ankara’da bulunabileceğini kimse bilmediğinden, yurdun hür kısımlarından mümkün olduğu kadar mebus seçmenin doğru olacağı düşünülmüştü. Çünkü, Meclis bir Anayasa Meclisi olacak ve ciddî kararlar alacaktı. Yalnız Padişah değil, aynı zamanda Hükûmet de tamamen İngilizlerin hükmü altında olduğundan, zulme uğramış Türk milletinin hayatı ve hürriyeti uğrundaki bu mücadelesini idare etmek için Anadolu’da bir hükûmet kurma zarureti açıktı.
Bütün düşüncelerim bir gözlemden ibarettir.
Pandemiye dönüşen virüs Çin kaynaklı olmayıp bir laboratuvar ürünü virüstü. Bu artık bir komplo teorisi değil.
Amacı Çin ekonomisini zayıflatmak ve aynı zamanda aşı ile bütün dünyaya yayarak küresel ilaç şirketleri aracılığıyla vurgun vurmaktı.
Her ikisi de gerçekleşti.
Aşıların maliyeti dışında
Eğer bir kişi İslam devleti ve onun kurulması hakkında konuşmak istiyorsa takiye yapmak
zorundadır.” Humeyni tam da bunu yapmıştır. Devrim öncesinde Velayet-i Fakih’i gündeme getirmemiştir. Şah’ın devrilmesinden sonra İslam cumhuriyetini onaylayan 1979 referandumu sırasında da bu
kavram tartışılmamıştır. Hatta oylamadan sonra, Başbakan Bazergan başkanlığında hazırlanan anayasa taslağında da sözü edilmemiş, ancak taslak anayasa yeniden gözden geçirilirken artık siyasi gücü eline geçirmiş bulunan Humeyni yanlılarınca, temeline Velayet-i Fakih konularak değiştirilmiş ve anayasaya son şekli verilmiştir
127 yıl boyunca Fener Rum Patrikhanesi'nin kendisine tahsis ettiği ödenekle yaşatılan Heybeliada Ruhban Okulu, "Özel Okulların Devletleştirilmesi" şeklinde görülen uygulama hakkındaki Anayasa Mahkemesi'nin 12 Ocak 1971 tarihli ve 1971-3 sayılı kararından sonra kapanmıştır. Bu karardan sonra Heybeliada Ruhban Okulu da yüksekokul durumunda değerlendirilerek, okulun varlığının sürdürebilmesinin ancak Türk üniversitelerinden birisine veya bir ilahiyat fakültesine bağlanarak mümkün olabileceği belirtilmiştir. Ancak Patrikhane yetkilileri bu şartı kabul etmemişlerdir. Çünkü onlar, Heybeliada Ruhban Okulunun özerk bir statüde, yalnızca Patrikhane'ye bağlı, devletin denetiminde olmayan "Uluslararası Patrikhane Özel Yüksekokulu" olmasını istemektedirler. Bunun üzerine kapatılma kararı İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğünün 12 Ağustos 1971 gün ve 101787 sayılı gizli yazısıyla; "Anayasa Mahkemesi'nin 12 Ocak 1971 tarihli kararı ve 26 Mart 1971 tarihli gerekçesi muvacehesinde okulunuzun, bu kararın kapsamına girer durumunda olduğundan diğer yüksekokullar gibi özel bir yüksekokul mahiyetinde bulunan Teoloji bölümünün 9 Temmuz 1971 tarihinden itibaren hiçbir hukuki varlığı kalmamıştır." denilerek hukuki durum Heybeliada Ruhban Okulu Müdürlüğüne bildirilmiştir.
Türkiye’nin yönetici zihniyetinin en temel unsurları siyasi partilerle beraber Cumhurbaşkanlık, Ordu, Anayasa Mahkemesi gibi kurumlar olmuştur. Bunların içinde en önemli unsurun siyasi partiler olmaya başladığı gözükmektedir.
Türkiye toplumu hiçbir anayasasını biçimsel bir toplum sözleşmesine dönüştüremedi. Yaşam biçimiyle devletin mimarisini ve o mimarinin götüreceği istikameti belirleyen anayasalar, Türkiye tarihinde daima bir kesimin diğer bir kesime kendi tasavvurunu kabul aracı olarak kullanıldı. Bunun istisnası yok maalesef.
Esasında bu da sosyolojinin siyasete – ya da politik mücadeleye – yansımasıdır. Diğer bir ifadeyle anomali normaldir. Önce içtimai savruluş, ardından politik kaos geliyor. Türkiye’de de olan budur.
Bu devlet sürekli “birilerinin devleti” oldu, tüm toplumun devleti olamadı. Çünkü tüm toplumun üzerinde birleştiği bir tür gayrı resmi ve sivil anayasa olmadı.
Devlet toplumun örgütlenmiş halidir. Ama bu normal toplumlar için geçerli. Eğer sosyolojiniz toplum değil, paralel toplumcuklar ürettiyse, çatı bir devlet ve onun birleştirici bir anayasası üzerinden ortak gelecek ve ortak erek tespit ederek mutlu-mesut yaşamak mümkün olmuyor.
Yönsüz devlet, yönsüz toplumların kaderidir.
Bu gün kendine milliyetçi diyen (İYİP) ve KCK yapısının Türkiye’deki siyasi uzantısı olan (DEMP) Anayasa için değişiklik vurgusu yaptı. Geçtiğimiz günlerde Numan Kurtulmuş AKP adına 21 Anayasasını gündeme getirerek Anayasa değişikliği vurgusu yapmıştı.
Ve yine bu gün Erdoğan ve Özgür Özel görüşmek için randevulaştılar kuvvetle muhtemel CHP de