Tatilimin bu başyapıtla başlaması ne güzel oldu. Bu sıkıcı, kara bulutların her yeri griye boyadığı pazar günü, dodi yanıbaşımda artık on dokuzuncu yaşının ortalarına giderken zar zor nefes alarak, ciğerlerinde gürültüyle solumaya çalışarak yatarken, içerden çamaşır makinasının sesi, annemin sesi, komşuların sesi birbirine karışmış odama
Sinema-edebiyat ilişkilerindeki başarılı yapımları, tavsiye film listesi haline getirmek için öncelikle
Edebiyat Atlası ‘ndan bir alıntıyı daha önce paylaşmıştım.(#46533729)
Romanlardan sinemaya aktarılan filmlerde eserin aslına ne kadar sadık kalındığı yoruma açık olmakla birlikte
Liste Babil.com'da Türkçe olarak yayınlanmıştı. Lakin artık Türkçesini bulamıyoruz ne hikmetse. Küçük-büyük harf sıkıntısını düzeltmek isterdim lakin uğraşamayacağım, bu listeyi bulurken de çok uğraştım. İngilizcesi hizmetinizde arkadaşlar, buyurunuz. :)
never let me go – kazuo ishiguro
Stephen King'in Göz/Carrie adlı ilk kitabından sonra yazdığı Korku Ağı, yazarın en iyi eserlerinden bir diğeri olarak dikkat çekici bir çalışma. Ben 30 sene önce eski versiyonunu okumuştum. Burada yeni versiyonda hem kitabın girişinde bir hikâye var hem de kitabın son kısmında oldukça uzun bir başka hikâye var, ve ana hikâyenin devamı olarak
Bu kitabı okuduğum 4 yada 5 ay olmuştur . Kitapla ilgili bir inceleme yapmayacağım. Kitabın sonuyla ilgili düşündüğümü paylaşıcam . Kitabın sonunda baş kahramana ne oluyor diye hiç bir bilgi verilmiyor . Tamamen okuyucuya bırakılmış . "Nasıl istiyorsan öylede bitir kitabı" diyor sanki yazar . Bundan yola çıkarak kitabın sonunun kitabın adıyla ilgili olduğunu düşünüyorum. Yani baş kahraman Daelyn Rice sonda "Işığın İçinden" geçiyor (yani intihar ediyor)
"Tanrı'ya, hatta iyiliğe inancını yitiren insanlar şeytana inanmaya devam ederler. Neden bilmiyorum. Hayır, biliyorum aslında. Kötülük her zaman mümkündür, iyilikse daima zordur."
Merhaba Sevgili Arkadaşlar,
Kitap hakkında şu an yazacağım şey pek inceleme gibi değil de karşılaştırma gibi olacak belki ama okursanız sevinirim. Ve siz de okuduysanız düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.
Öncelikle kitap vampirler ve vampir avcılarını barındıran bir konuyu ele almış.
Ben Anne Rice kitaplarını, Alacakaranlık serisini, Gece Evi
"Örümcek Kadının Öpücüğü", başından sonuna, son derece maharetli bir edebiyatçının ilmek ilmek ördüğü bir edebiyat şaheseri. Öyle ki; dilin güzelliği, üslûbun etkileyiciliği en üst seviyelerde dolana dolana insanın içini edebiyat sevgisiyle dolduruyor... bir yazar böyle bir eser yazabiliyorsa edebiyata tutunmak için herkesin umudu olmalı. Bu incelikli, âhenkli dille; bu yoğrula yoğrula lezzeti çoğalan üslûpla bize insanın söyleşmeye, hâlleşmeye ihtiyaç duyduğu ve dilin insana verilmiş en güzel armağanlardan biri olduğu söyleniyor aslında. Kitabı seneler sonra yeniden okumayı düşünüyorum. Bunca sene içerisinde böylesine bir tada çok az kitapta denk geldiğimi söylemem lâzım; meselâ Toni Morrison'ın 'En Mavi Göz'ü, Sâmiha Ayverdi'nin 'Yolcu, Nereye Gidiyorsun?' adlı eseri, Anne Rice'ın 'Vampirle Görüşme'si , Nabokov'un 'Lolita'sı aklıma ilk gelenler... Karakter yaratamayan nice edebiyat eseri arasında Manuel Puig'in başyapıtı, dilin kendisinin bir karaktere dönüştüğü, benzeri kolay kolay görülemeyecek, görülse bile tadı kolay taklit edilemeyecek bir edebiyat örneği. Edebiyat anlatmaksa, Örümcek Kadının Öpücüğü hakikaten büyüleyici, insanın gönlünü kamaştıran bir dille anlatıyor... işte bu, has edebiyat demek.
Mutlaka; ama mutlaka okumanızı öneririm.