Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bir gün apansız kader çizgilerimizin birleştiği yere geldik. Önceleri ürkek ve çekingendin. Hâlâ o manasız oyunun etkilerinden kurtulamamıştın. Hâlâ aynalarda uyuyor, aynalarda uyanıyordun. Ve sana bakan bütün gözler birer küçük aynaydı. Sahte ve yalan kişiler hâlâ seni de kendileri gibi olmaya zorluyorlardı. Denizimin ilk dalgaları okyanusunun dalgalarına karıştığı zaman; bu misli görülmemiş kavuşma sende heyecanlar yarattı. Bir süre apansız buluşuvermenin o ilk şaşkınlığı içinde bocaladın durdun. Oysa dalgalarımız çoktan birbirine karışmıştı. Çoktan birleşmişti kader çizgilerimiz. Artık aynı çizgi üzerinde yürüyecektik seninle. Çevremizdeki noktalar birer birer yok olmaya mahkûmdular. Varsın gemileri sularımızdan geçsin. Dilediğimiz anda hepsini bir anda kahredecek kadar güçlüyüz ya! Varsın kirli vücutları kıyılarımızda yıkansın. Seninle hepsini affedecek kadar iyiyiz ya! Hiçbir şey bizi ayıramaz artık. Buhar haline gelsek bile aşkımız gökyüzünde bulut bulut devam edecek ve yine bir gün yeryüzüne denizler gibi dönecek.
Sayfa 246Kitabı okudu
İlk ürkek ziyaretler, ilk yarım konuşmalar, yarım gülümsemeler, yarı şaşkınlıklar, hüzünler, heyecanlar ve nihayet o soluk kesen mutluluk... Nereye uçup gitmişti bütün bunlar?
Reklam
“Önce biraz ağladılar ama alıştılar şimdi. Aşağılık insanoğlu her şeye alışır.” – Dostoyevski Karanlık bir odaya girdiğimizde gözümüz bu ışıksızlığa uyum sağlar. Ağır kokulu bir ortama koku alma duyumuz kısa sürede alışır. Mutluluğumuz da acılarımız da tıpkı bu duyularımız gibi bir zaman sonra ortamımıza uyum sağlar. Ne aşkımız ilk günlerdeki heyecanı taşır ne de acılarımız. Geçmez dediklerimiz geçer, bitmez dediğimiz heyecanlar biter.
Aile öyle bir mengenedir ki biri omuzlarımızdan yakaladığı günden itibaren onun pençesinden kurtulmak artık mezara kadar imkânsız olur. Mezara kadar, anlıyor musun? Bu tazyik bizi incitir mi diyeceksin? Hayır! Tamamiyle aksine. O kadar geniş bir teslimiyet içinde, bu makinenin kolları arasında yaşarız ki.. Adeta, kendi kendimizi evlendikten sonra
Sayfa 40
Atsız'ın romanlarında bazı yerler var ki ne zaman okusam, gözlerimden yaş boşanıyor. Urungu'nun ölüm uçurumuna at sürüşü. Deli Kurt'un şehzade olduğunu öğrenmesi. Belki de içimizde hâlâ ilk gençlik heyecanları var. İnsanların çocukluk ve ilk gençlik dönemleri, milletlerin destan devirlerine benzer. Belki de içimizde taşıdığımız heyecanlar sebebiyle destanlar bizi hâlâ etkiliyor. Türk tarihinin destanlar dönemi bitti mi bilmiyorum. 20. yüzyılda Doğu Türkistan'da destanlar yaşamadık mı? Bugün de askerimiz destan yazıyor. Atsız'ın hayatı da bir destan gibi. Ve iki destan şu mısralarda birleşiyor: Kahramanlar can verir Yurdu yaşatmak için…..
"Onun da gözlerinin bir yerinde saklıydı ilk gençlik vedası.. Yarım kalan bir şey; kimseye göstermediği ve bu yüzden kıymetinden hiçbir şey eksiltmediği... Ve biliyorum ki sizin de saklı bir yerinizde bir hafıza kartı. Bu ilk aşk, ilk veda değil.. 'Büyümek' denilen meselenin çöpüne atılan diyetler.. Zaman denilen acımasız, şakası yok büyücüye verdiklerimiz. 'Daha az üzüleyim bu hayatta, daha güçlü olayım' dileğinin karşılığında bizden aldıkları.. Şarkılar daha az ağlatıyor artık değil mi? Çocuksu geliyor heyecanlar? Yapılacak onca ciddi ve önemli şey varken."
Reklam
Kabadayı Mart Eden ve denizci Mart Eden hakikiydi, kendisiydi. Ama ünlü yazar Martin Eden diye biri yoktu! Ünlü yazar Martin Eden, sürü zihniyetinin içinden yükselmiş ve yine aynı sürü zihniyeti tarafından kabadayı ve denizci Mart Eden’ın cismani varlığına dahil edilmiş bir hayalden öte bir şey değildi. Onu kandıramayacaktı bu hayal. Güruhun tapındığı ve kurban olarak yemekler sunduğu güneş tanrısı değildi o. İyi biliyordu. Dergilerde hakkında yazılanları okuyor, o yazılardaki kendi tasviri üzerine düşünüyor, düşünüyor; sonunda kendi kimliğiyle o yazılanları bağdaştıramaz hale geliyordu. Hayatını yaşayan, heyecanlar duyan, aşkı tadandı o; kalenderdi, hayatın hafifliklerini tebessümle karşılayandı; gemilerin üst güvertesinde görev yapan, ayak basılmamış topraklarda dolaşan, kavgayla geçen eski günlerde çetesini yönetendi. Halk kütüphanesindeki binlerce kitabı ilk gördüğünde ağzı açık kalan ama sonrasında kitapların içinde yolunu bulmayı öğrenip onların efendisi olandı; geceleri yağ yakarak çalışan, mahmuzunu ayarlayıp yatan ve kitaplarını kendi başına yazandı. Kesin olan bir şey vardı: Bütün sürünün doyurmaya kararlı olduğu devasa iştah ona ait değildi.
Sayfa 450 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
"Onun da gözlerinin bir yerinde saklıydı ilk gençlik vedası.. Yarım kalan bir şey; kimseye göstermediği ve bu yüzden kıymetinden hiçbir şey eksiltmediği... Ve biliyorum ki sizin de saklı bir yerinizde bir hafıza kartı. Bu ilk aşk, ilk veda değil.. 'Büyümek' denilen meselenin çöpüne atılan diyetler.. Zaman denilen acımasız, şakası yok büyücüye verdiklerimiz. 'Daha az üzüleyim bu hayatta, daha güçlü olayım' dileğinin karşılığında bizden aldıkları.. Şarkılar daha az ağlatıyor artık değil mi? Çocuksu geliyor heyecanlar? Yapılacak onca ciddi ve önemli şey varken."
Dergilerde hakkında yazılanları okuyor, o yazılardaki kendi tasviri üzerine düşünüyor, düşünüyor; sonunda kendi kimliğiyle o yazılanları bağdaştıramaz hale geliyordu. Hayatını yaşayan, heyecanlar duyan, aşkı tadandı o; kalenderdi, hayatın hafifliklerini tebessümle karşılayandı; gemilerin üst güvertesinde görev yapan, ayak basılmamış topraklarda dolaşan, kavgayla geçen eski günlerde çetesini yönetendi. Halk kütüphanesindeki binlerce kitabı ilk gördüğünde ağzı açık kalan ama sonrasında kitapların içinde yolunu bulmayı öğrenip onların efendisi olandı; geceleri yağ yakarak çalışan, mahmuzunu ayarlayıp yatan ve kitaplarını kendi başına yazandı. Kesin olan bir şey vardı: Bütün sürünün doyurmaya kararlı olduğu devasa iştah ona ait değildi.
Sayfa 451 - çok fazla alıntı yapmam gerekiyorKitabı okudu
Dndkdkkdkd
Nasıl başlayacağı veya nerede biteceği kestirilemiyordu ama bütün aşklar ve heyecanlar sonunda duruluyordu işte.. Başka türlüsü mümkün değildi. Kalp hep aşka düştüğü ilk andaki gibi kalsa kalp krizi ortalaması 15 yaşa düşerdi.. Kalbin de bir hız ve haz sınırı vardı hayatta. Bol ikramlı şölenlerin ardından onun da dinlenmesi elzemdi. Ve aşk geriye saçaklarında dinlenebileceği huzurlu hisler bırakmadıkça yaz yağmurundan bile geçici bir şeydi.
394 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.