Düşdi gönül sana güzel
Ey bî-vefâ eyle vefâ
Bağrumı delme cevr idüp
Ey bî-vefâ eyle vefâ
Budur mûradı Bahtî'nün
Subh u mesâ ey dilrübâ
Canumı yoluna koyam
Ey pür-cefâ eyle vefâ
I.Ahmed Han
Adı ne bu sapığın?
U. V. G.
U'ğursuz
V'icdansiz
G'ebercesine sanırım.
Kodlayarak veriyoruz. Ki rencide olmasın. Toplum içindeki saygınlığı zedelenmesin aman diyim.. Ele güne mahcup olmasın. "Sayın " çünkü sapık. Dilruba'yı Dilruba diye yazıyoruz. Türkan'ı T.diye kodlamiyoruz. Annesini babasını adıyla soyadıyla yazıyoruz. Evlerinden canlı yayın yapıyoruz. Duyduk duymadık demeyin aha iste burda oturuyorlar. Sapığı kolluyoruz bu arada. Ki insan hakları var sapığın.
Muhafızlardan biri bir düğmeye bastı, Peştun müziği odayı doldurdu. Tabla, armonika ve inleyen bir dilruba. Taliban'ın dinlemesi için çalındığı sürece, müzik günah değildi anlaşılan.
Muhafızlardan biri bir düğmeye bastı, Peştun müziği odayı doldurdu. Tabla, armonika ve inleyen bir dilruba. Taliban'ın dinlemesi için çalındığı sürece, müzik günah değildi anlaşılan. ..
Şiraz’ın sarı tuğlalı dar sokaklarını bu gece lavanta kokuları devralmıştı. Güneş batmadan önce şarabın al rengini son bir kez hararetlendirmiş, her kimin neyden
yana ah u zarı varsa, onu körpe yüreklerden söküp almıştı. Şairler böylesi yaz gecelerinde feludalarını yudumlayarak şiddetli arzularını, kan basınçlarını, en önemlisi de, suskun dillerinin esrarlarını açığa çıkarmada adeta birbirleriyle yarışır; en ayartıcı dizeleri dillerine pelesenk ederek, gecenin sonunda mısraların edibini ödüllendirmiş olurlardı. Böylelikle bir dilrüba berceste daha, hakikatli kitapların sayfalarında yerini alırdı.