Bazen sultarı tebdil-i kıyafetle bizzat teftiş yapardı. 1. Süleyman sipahi, II. Ahmet ise mevlevi dervişi gibi giyinir, halk arasına karışırlardı. IV. Murat, tanınmadan yaptığı gezintilerde birçok belalıyı acımadan idam ettirmiştir.
Nihat Beyin ilk aldığı esir partisi, 25 üstsubay, birçok subay, 1.000 kadar erdi. Bunlar, 23. Tümen karargâhına gönderildiler. Tümen karargâhı, Uşak'ın 7 kilometre kuzeyinde, çamlık bir tepede bulunuyordu. Hava soğuktu. Üst rütbeli esirler burada ateşler etrafına toplanarak konuşurlarken, içeri giren Nihat Beyin tümen kumandanı olmadığını anlayabildiler. Çünkü o içeri girince, Nihat Beyin de vaziyet aldığını gördüler ve işi anladılar. Askeri yazılara göre, Trikopis'in esareti, Süvari Kolordusunun, Murat dağı kuzeyinden Gediz ve IV. Kolordunun da güneyden Uşak üzerine yaptıkları hareketin hazırladığı bir netice olarak mütalaa edilmektedir. Eski generaller ve üst rütbeli subaylar derhal Uşak'a sevk edildiler. Eski kurmay başkanları, Garp Cephesi Kurmay Başkanı Albay Asım Beyin (General Asım Gündüz) önüne çıkarıldılar. Harp sahasındaki hareketlerin, olayların ve bu arada Yunanlıların yarattığı nice faciaların, yangınların, katliamların raporları hep kendi elinden geçen Asım Bey, haklı olarak çok kızgındı. Gelenlere:
"- Sizi çağdaş bir ordunun Erkân-ı Harbiye Reisleri diye mi, yoksa adi bir çetenin kan içici birer ferdi diye mi karşılayayım, mütereddidim!…"
sözleriyle hitap etti. Daha fazla meşgul olmaya lüzum görmeyerek onları, hazırlanan evlere sevk etti. Rahatlarını sağladı. Esirlerin başları önlerine eğikti!…
_Türkler, hür ve bağımsızdırlar. Gururları çok yüksektir. Gururludurlar fakat asilzadelik taslamazlar. Türklerin karakterinde büyük tezatlara rastlanır. Hem sert ve dik başlı hem de yumuşak ve sabırlıdır. Yırtıcılığı İskitlerden, yumuşaklığı da Yunan'dan almışlardır. Fetihçi ve cahil olduklarından bütün uluslara tepeden bakarlar. Aralarında
“1. Tahtın sağlamlığı: Osmanlı hükümdarları, Batılı meslektaşları gibi sağlam ve tartışmasız bir otoriteye hiçbir zaman sahip olamamışlardır. 16. yüzyıl sonrası padişahların yarıdan fazlası darbe ile devrilmiştir; aralarında hayaları sıkılarak linç edilenler (II. Osman), cariyelerin feryatları arasında bıçaklanıp boğazlananlar (III. Selim), hücresinde makasla bilekleri kesilenler (Abdülaziz) vardır. Saltanatın yalnızca son yüz yirmi yılında, dokuz padişahın altısı (III. Selim, IV. Mustafa, Abdülaziz, V. Murat, II. Abdülhamit, Vahdettin) sivil veya askeri ayaklanmalar sonucu tahttan indirilmişlerdir; bunlardan üçü katledilmiş, ikisi ölünceye kadar hapsedilmiş, biri yurt dışına kaçmaya mecbur kalmıştır.”
Anlatılan sistemin, çağdaş bir hukuk devletinin ihtiyaçlarına
cevap veremeyeceği muhakkaktır: saray entrikası, hak ve
özgürlüklerin yeterli güvencesi olamaz. O halde sorulması
gereken soru, Osmanlı hanedanının geleneksel nazım rolünü,
modernize edilmiş bir Türk devletinde de oynamaya devam
edip edemeyeceğidir. Bir başka deyimle, Osmanlı
Naima, bir alay uğursuzun kahvelerde bir araya gelip büyükleri, yargıçları çekiştirdiklerini, devlet işleri, aziller, tayinler ve yönetim üzerine ipe sapa gelmez şeyler söylediklerini ve IV.Murat'ın (1609- 1 640) kahveleri kapamasının bunları bilmesinden ileri geldiğine de parmak basar ve der ki: "Bizzat kendileri gezip, gece ve gündüz dolaşıp, rasgeldiği rezilleri, eşkıyayı ve tütün toplantısı yapanları yakalayıp öldürtürdü. Geceleri sokağa çıkan pervasızlara da ölüm şerbeti içirirdi."
IV. Murat kahveleri kapattıktan sonra, bunların yerlerine bekar odaları yapılır.
... 1352 yılından sonra Gala-ta'da barınan Cenevizliler Bizanslılara karşı eski kuleyi 1423 yılında genişletip onarmışlardır. O zamanlarda adı "Christea Turris" (İsa Kulesi) imiş. Fatih Mehmet kulenin tepesindeki 8 m.lik haçlı kısmı yıktırmıştır. Kule duvarındaki yeni Türkçe yazıt-ta "29 Mayıs salı sabahı Cenevizliler Galata kolonisinin anahtarını Fatih Mehmet'e tak-dim etmiş ve 1 Haziran cuma günü Galata'nın teslimi tamam olmuştur." yazılıdır. III. Murat zamanında yıldızları gözetleme kulesi olarak kullanılmıştır. IV. Murat zamanında Hezarfen Ahmet Çelebi takma kanatları ile bu kuleden atlayarak uçup Boğaz'ı aşmış ve Üsküdar'da Doğancılar'a inmiştir. 1717-1962 yılları arasında yangın gözetleme kulesi olarak kullanılmıştır...
61 m. yükseklikte olup bodrum ile birlikte 12 katlıdır.
Sayfa 308 - İnkılâp Kitabevi, 5. Baskı (1994)Kitabı okudu
RIZA NUR'UN GÖNÜLLÜ SÜRGÜNDEN TÜRKİYE'YE DÖNMESİ
Mustafa Kemal'in ölümünden sonra 30.11. 1938'de deniz yolu ile Türkiye'ye döndüğünde rıhtımda Atsız ve eşi Bedriye Hanım karşılamış, yakın dostu ve meslektaşı Prof. Dr. Mazhar Osman Uzman’ın tahsis ettiği, Taksim'de Şehid Muhtar Caddesi'ndeki apartmanlardan