On kalır benden geriye, dokuzdan önceki on
Dokuz değil on kalır
On çiçek, on güneş, on haziran
On eylül, on haziran
On adam kalır benden, onu da
Bal gibi parlayan kekik gibi bunalan
On adam kalir.
“Bedenimiz bahçemizdir, irademiz de bahçıvanı, ister ısırgan dikersin, ister kekik, ister hıyar yetiştirir, kabak ekersin, bahçeni ya tek bir bitkiye ayırabilirsin ya da bir sürü çiçekle doldurabilirsin, yeter ki sen iste! Bahçenin kısır kalması da elinde, verimli, bakımlı olması da. Bunların hepsini yapmak irademize bakar. Neyse ki, duygularımız mantığımızla dengelenmiş. Yoksa damarlarımızdaki şu azgınlık, içimizdeki şu şehvet düşkünlüğü bize ne oyunlar oynardı. İyi ki mantık denen bir şey var da, kuduran isteklerimizi, bedenimizin iğnelenmelerini, dinginsiz tutkularımızı bastırabiliyoruz. Senin aşk dediğin şey, işte bu tutkularımızın bir uzantısı, bir sürgünü.
O küçük derenin
Yatağına yatırın beni.
Mavi kır çiçeklerini sürükleyen
Kekik kokulu serin sular
Aksın üstümden.
Ancak o zaman arınırım,
İyileşirim belki.
"Dedem dağlarda dolaşırken bazen ben de eşlik ederdim. Ceplerinde kayısıdan bademe, iğdeden cevize meyve çekirdekleri olurdu hep. Bunları müsait yerlere gömer yanındaki su bidonundan can suyu verirdi. Köyümüzün karşısında bir çeşme vardı. Çobanlar koyunlara tuz verdikten sonra bu çeşmeden suladıkları için "Tuzla" çeşmesi denirdi buraya. Dedem, bahar aylarında söğütlerden kestiği dalları bu çeşmenin ayağına dikerdi. Dedemi defnettikten sonra, küçük torunları mezarının üzerine bu söğütlerin dallarından koymuştu.
Dedemle birlikteyken yaşadığım bir olay; kendisi de omzunda heybesi ile gezgin bir derviş olan Yunus'un "Yaratılanı sevdik, yaratandan ötürü" sözünün hayata nasıl tatbik edilmesi gerektiğini göstermişti bana. Bir gün dağ gezilerimizin birindeyken dedemin heybesinden çıkardığı odun isinden kapkara olmuş bir çaydanlıkta, kekik demlemek için ateş yakıyorduk. Ben, etraftaki kurumuş sığır pisliklerinı, tezekleri toplayıp ateşe attığım da, elinin yanmasına aldırmadan onları ateşten almış ve bana" Oğlum onlar daha tam kurumamış, içinde böcü börtü vardır, onları yakarsak ötede biz de yanarız." demişti."
Sayfa 255 - Kepez Belediyesi Kültür YayınlarıKitabı okudu
Bedenimiz bahçemizdir, irademiz de bahçıvanı; ister ısırgan dikersin, ister kekik, ister hıyar yetiştirir, kabak ekersin; bahçeni ya tek bir bitkiye ayırabilirsin ya da bir sürü çiçekle doldurabilirsin; yeter ki sen iste! Bahçenin kısır kalması da elinde, verimli, bakımlı olması da. Bunların hepsini yapmak irademize bakar. Neyse ki, duygularımız mantığımızla dengelenmiş. Yoksa damarlarımızdaki şu azgınlık, içimizdeki şu şehvet düşkünlüğü bize ne oyunlar oynardı. İyi ki mantık denen bir şey var da, kuduran isteklerimizi, bedenimizin iğnelenmelerini, dizginsiz tutkularımızı bastırabiliyoruz. Senin aşk dediğin şey, iste bu tutkularımızın bir uzantısı, bir sürgünü.
Gül, lâle, sümbül, kekik… her çiçek Sana bakar,
Sular sevdalanınca sürünmez, kanat takar…
Hep Sana sığınmışım, tövbe benim ıtırım,
Geceden sehere dek özümü kanatırım...