Atatürk devrimi daha başka bir şeydir de ondan.
Bu ağır yanlış, gerçekte, Atatürk'ü, Tanzimat'tan beri süregelen
batıcılık eğilimini sonunda gerçekleştiren adam sanmakla
meydana çıkıyor. Atatürk'ün batıcılığıyla Tanzimat batıcılığı
arasında benzerlik yok, karşıtlık var: Birisi, çok
uluslu bir ümmet imparatorluğunda beliren komprador
batıcılığı, ötekisi uluslaşmış bir ülkede kendini gösteren
bilinçli batıcılık. Başka türlü şöyle de söyleyebiliriz, sanırım, birincisi, batının önerdiği batılılaşmaya evet diyen, ikincisiyse
batılılaşmasını batılı yöntemlerle, ama kendi bildiğince
yapmak isteyen batıcılık. Asıl Atatürk devrimi işte
burada. Osmanlılık din kalıplarına göre yaşayan ve eğitilen bir
toplumdu, biliyorsunuz, bu toplumda batıcılık onu sömürmeye gelen
batılılarla benzeşmek soysuzluğu olarak beliriyordu, zaten benzeşmeye
kalkışanların çoğu batılılar için ülkeyi soyuveren, bu arada
kendileri de birer kemik kapan kompradorlardı. Atatürk dini,
toplum ve eğitim alanından çıkararak, aklı egemen kıldı, laique'lik
temel diye alındı, dinsel eğitim kaldırılıp cartesien kültüre
yol açtı. İşte bu, hem Atatürk'ü Tanzimat batıcılarından ayıran
kesin çizgidir, hem de Atatürkçü batıcılara Türkiye'yi muasır
medeniyet seviyesine çıkarmak için bizzat Atatürk'ün verdiği
anahtar yöntem: Türkiye batılı, fakat Türk bir toplum olacaktır,
çünkü Türk ulusu özgürdür ve bağımsızdır; bu işi
o da batılıların yaptığı gibi akıl ve bilim yoluyla yapacak,
fakat onlara öykünmeyecektir. Çünkü Türk ulusu, kendine
benzer.