Öyle reformlar vardır ki içinden bir milletin bilgeliği ortaya çıkarken, diğer taraftan ihanetlerin en büyüğünü barındıranlar da vardır. Yakın tarihimizde Japonya ve
Türkiye örnekleri bu hususta klasik durum arz ederler. XIX. asrın sonu ve XX. asrın başında bu iki ülke benzer ve kıyaslanabilir durum arz ediyorlardı.ikiside eski birer
İkisi de on yedi yaşındaydı.
İkisi de korkuyordu.
İkisi de evet diyordu.
Mükemmel bir ilk randevuydu:
üzerinde kanoyla kürek çekilen göller, sandviçler ve soğuk içecekler...
Ama Amelia ve James aniden suyun
altında yaşamlarını sonsuza dek
değiştiren bir şey keşfettiler.
İki katlı.
Bahçesi var.
Ve ön kapısı da açık.
Gölün dibinde bir ev.
Amelia ve James için tek bir kural var:
Evle ilgili soru sormak yok. Peki böylesine muhteşem bir yerin, belli bir bedelinin olmaması mümkün mü?
İkili, dalgaların altındaki evde vakit geçirirken gerçekler de ortaya çıkmaya başlıyor:
Bir evin boş olması, orada kimse
olmadığı anlamına mı geliyor?
"...Yakın tarihimizde Japonya ve Türkiye örnekleri bu hususta klasik durum arz ederler.
19. asrın sonu 20. asrın başında bu iki ülke benzer ve kıyaslanabilir durum arz ediyorlardı.İkisi de eski birer imparatorluk,kendine ait yapıları ve tarih içinde kendi yerleri belli olan ülkelerdi.İkisi de gelişmişlik bakımından birbirine yakın ve hem imtiyaz hem de yük olabilecek muhteşem bir tarihe sahip idiler.Tek kelimeyle bu ikili gelecek için hemen hemen aynı fırsatlara sahipti.
Ondan sonra iki ülkede de bilinen reformlar gerçekleşti.Başkasının değil, kendi hayatını yaşamak için Japonya ilerlemeyi ve geleneği birleştirmeye çalıştı.Türkiye ile alakalı olarak,onun modernistleri tam tersi bir yol seçmişlerdi.Bu gün Türkiye üçüncü sınıf bir ülke iken,Japonya ise dünya milletlerinin zirvesine çıkmıştır..."
Modern yaşamın ilişki oburlugunun adı aşk ilişkisi oldu. Aşk ilişkileri aşkinlığın en son barınağı. Evlilikler bile bundan yikılabiliyor. Yaratıcıyı kainatın içinden kovmaya ya da kainatın içinde eylemsiz, hayatın dışında bir yere koymaya çalışan narsistlesmiş toplumsal benlik insanın yaratıcısı ile olan ilişkisini ortadan kaldırmak isteyip onun yerine iki insan ilişkilerini koymaya çabaladı.Yaratıcı ile kurulan ontolojik ilişkide ihtiyacı duyulan sonsuz derinlik hissi ve kendini açmaya yönelik beklentiler ikili ilişkilerin biçimini belirledi.Insanlar ölümlü ama muhteşem, ölümü ama mutlak sevebilen, ölümlü ama mutlak anlayışlı, ölümlü ama mutlak adaletli birini bulabilecekleri hayaline kapıldılar. Bu tarife uyan birini bulup onunla uzun ve sessiz bir duanın derinliklerine gömülmek modern insanın en büyük ideali oldu. Ama herkes aynı anda kendisine aşık olacağı birini arıyordu. 'Kendime değer verecek birini buldum' diyen insanın bulduğu kişi de 'kendisine değer verecek biri'ni arıyordu.
"... Öyle reformlar vardır ki, içinden bir milletin bilgeliği ortaya çıkarken, diğer taraftan ihanetlerin en büyüğünü barındıranlarda vardır. Yakın tarihimizde Japonya ve Türkiye örnekleri bu hususta klasik durum arz ederler.
19. asrın sonu ve 20. asrın başında iki ülke benzer ve kıyaslanabilir bir durum arz ediyorlardı. İkisi de eski birer imparatorluk, kendine ait yapıları ve tarih içinde kendi yerleri belli olan ülkelerdi. İkisi de gelişmişlik bakımından birbirine yakın ve hem imtiyaz hem de yük olabilecek muhteşem bir tarihe sahiptiler. Tek kelime ile bu ikili gelecek için hemen hemen aynı fırsatlara sahipti.
Ondan sonra iki ülkede de bilinen reformlar gerçekleşti. Başkasının değil kendi hayatını yaşamak için Japonya ilerlemeyi ve geleneği birleştirmeye çalıştı. Türkiye ile alakalı olarak, onun modernistleri tam tersi bir yol seçmişlerdi. Bugün Türkiye üçüncü sınıf bir ülke iken, Japonya dünya devletlerinin zirvesine çıkmıştır.
Yazı meselesinde Japon ve Türk reformistlerin gösterdikleri tavırda ki anlayış farkı, başka konulara nazaran, belki en açık bir biçimde ortaya çıkmaktadır. Basitliği ve sadece 28 harfli olan Arap alfabesi, (Osmanlıca) bu özellikleri sebebiyle dünyanın en mükemmel ve yaygın alfabesidir. Japonya ise Latinlerin (Romalılar) teklifini reddeder, bütün reformlardan sonra ancak 46 işaret yanında 880 Çin ideogram (anlamı belirten işaret) olarak tespit edilen ve karmaşık olan kendi yazısını korur. Bugün Japonya'da okuma yazması olmayan kimse bulunmamaktadır. Türkiye de ise harf inkılabından 40 sene sonra nüfusun yarısından fazlası ummidir. Bu durum bir sonuçtur ve bu konuda ama olanlar dahi görmeye başlamalıdır.
“Öyle reformlar vardır ki içinden bir milletin bilgeliği ortaya çıkarken, diğer taraftan ihanetlerin en büyüğünü barındıranlar da vardır. Yakın tarihimizde Japonya ve Türkiye örnekleri bu hususta klasik durum arz ederler.
XIX. asrın sonu ve XX. asrın başında bu iki ülke benzer ve kıyaslanabilir durum arz ediyorlardı. İkisi de eski imparatorluk, kendine ait yapıları ve tarih içinde kendi yerleri belli olan ülkelerdi. İkisi de gelişmişlik bakımından birbirine yakın ve hem imtiyaz hem de yük olabilecek muhteşem tarihe sahip idiler. Tek kelimeyle bu ikili gelecek için hemen hemen aynı fırsatlara sahipti.
Ondan sonra iki ülkede de bilinen reformlar gerçekleşti. Başkasının değil, kendi hayatını yaşamak için Japonya ilerlemeyi ve geleneği birleştirmeye çalıştı. Türkiyee ile alakalı olarak, onun modernistleri tam tersi bir yol seçmişlerdi. Bugün Türkiye üçüncü sınıf bir ülke, Japonya ise dünya milletlerin zirvesine çıkmıştır.”
Vermeer'in bazı resimlerini gördüğünüzü söylemiştiniz; her resminin, aynı dünyaya ait birer parça olduğunu fark etmişsinizdir; nasıl bir dehayla yaratılmış olursa olsun, gördüğümüz hep aynı masa, aynı halı, aynı kadın, aynı yeni ve benzersiz güzelliktir; konuların benzerliği açısından başka eserlerle ilişki kurmaya çalışmayıp, rengin yarattığı
Öyle reformlar vardır ki içinden bir milletin bilgeliği ortaya çıkarken, diğer taraftan ihanetlerin en büyüğünü barındıranlar da vardır. Yakın tarihimizde Japonya ve Türkiye örnekleri bu hususta klasik durum arz ederler.
XIX. asrın sonu ve XX. asrın başında bu iki ülke beneer ve kı yaslanabilir durum arz ediyorlardı. İkisi de eski imparatorluk, kendine ait yapıları ve tarih içinde kendi yerleri belli olan ülkelerdi. İkisi de gelişmişlik bakımından birbirine yakın ve hem imtiyaz hem de yük olabilecek muhteşem tarihe sahip idiler.
Tek kelimeyle bu ikili gelecek için hemen hemen aynı fırsatlara sahipti. Ondan sonra iki ülkede de bilinen reformlar gerçekleşti. Başkasının değil, kendi hayatını yaşamak için Japonya ilerlemeyi ve geleneği birleştirmeye çalıştı. Türklerle ile alakali olarak, onun modernİstleri tam tersi bir yol seçmişlerdi. Bugün Türkiye üçüncü sınıf bir ülke, Japonya ise dünya milletlerinin zirvesine çıkmıştır.