Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Uzak bir deniz devinir kulağımda.
Gece boyu düz pembe güller arasında Uçuşur pervane soluğun. Uyanıp kulak kabartırım: Uzak bir deniz devinir kulağımda. .
İçgüdülerinize kulak verin her zaman. İçiniz rahat değilse bir hata var demektir.
Reklam
Tarih hiç değişmemiş
-Ben şimdiye kadar devlet mansıbına girmedim. -Niçin girmedin? Muhsin Çelebi biraz durdu. Yutkundu. Gülümsedi: -Çünkü ben boyun eğmem, el etek öpmem, dedi; halbuki zamanın devletlileri mevkilerine hep boyun eğip, el etek hatta ayak öpüp, bin türlü tabasbusla, riya ile, tekâpu ile çıktıklarından etraflarına daima hep bu zelil mazilerinin çirkin hareketlerini tekrarlayanları toplarlar. Gözdeleri, nedimleri, himaye ettikleri, hep denî riyakarlar, ahlâksız müdâhinler, namussuz maskaralar, haysiyetsiz dalkavuklardır. Mert, doğru, izzetinefis sahibi, hür, vicdanının sesine kulak veren bir adam gördüler mi, hemen garez olur, mahvına çalışırlar.
Hiçbirşey izlediğiniz filmler gibi değil ; Çok beğendiğiniz ülkede de açlık var, Onlarda bu dertle yanıyor. Birbirine aşık adam ve kadınlar da birbirini aldatıyor, Çünkü doyumsuzluk insanın yaşama ahlakını alıyor. Hayvanlar ordada mutlu değiller , Çünkü her vakit ölüm korkusuyla yaşıyor. Anlayın artık Dünyada kimse mutlu değil, Bu yazıyı okuyan
Nedir ki buse? Biraz daha yanyana Yapılan bir vaittir. Yemindir kanmayana. Bir itirafın candan bir delil bulmasıdır; Sevişmek masdarının gül pembe noktasıdır. Bir sırdır ki söylenir ağza, kulak yerine. Bir gönül hazzıdır ki, hep derinden derine yayılır. Bir visâldır karanfil lezzetinde. Dudakların ucundan tatmaktır ruhu biraz.
Reklam
Kapı çaldığında, önce bakmalı gelen kimmiş diye...
"Kapıda bizi bekleyen her neyse, ona karşı merakla, ne olduğunu anlamak niyetiyle kapıya kulak kabartmalı. Belki daha sonra kapıyı açarak, misafiri içeri davet ederiz. İstemeye istemeye. Bir an önce gitmesini isteye isteye."
O anda, yalnızca bir anlığına uzak bir diyarda buldu kendini, pembe pembe açan kiraz çiçeklerinin altında bir sigara içtiği, hasır sandaletli müritleri ibadete çağıran, sivri tepeli pagodaların çanlarına kulak verdiği uzak bir diyarda.
Osmanlı’nın bir devrinde kalabalık içinde pembe renkte Yahudi elbisesi giymeye mecbur edilen kadınların sırtındaki pembenin , hitler Almanyası’nda hemcinsellerin göğsüne takılan üçgen nişana zemin olduğunu, zulmün geniş kavisli eğrisinin devirden devire , bir memleketten diğerine hükmünü sürdürdüğünü hatırda tutup , yankısının vadesi kulak kabarttığımız irili ufaklı her çeşit zulmün bilgisiyle günümüzün eşiğine varalım.
Gövdesi acıyla üşüdü. Parmakları kördüğüm, dudakları titrek, bir ten kokusuyla sarsıldı yeniden. Elini boşluğa uzattı. Siyah zülüfler arasında yanan bir çift ateşi öptü kirpiklerinin ucundan. Kulak memelerine uzandı. Omuzlarını avuçlarına aldı. Boynunun pembe uzunluğunda yürüdü bir süre. Kadın bembeyaz bir ülkeydi; sevdikçe mavi, pembe, turuncu, lacivert... yedi renge bürünen. Adam bir yağmur gibi iplik ince yağdı mağlup, mahzun, uzak, ışıklı bir geçmişin koynuna. Donmuş bir su, boşluğa fırlatılmış taş, bir ateş ırmağı gibi durdu hasretin ve hayalin uçurumlarında.
138 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.