Her yere yetişilir
Hiçbir şeye geç kalınmaz ama
Çocuğum beni bağışla
Ahmet abi sen de bağışla.
Boynu bükük duruyorsam eğer
İçimden böyle geldiği için değil
Ama hiç değil
İlle de bir dört duvar bulup, arasına tıkılmaya can atan zibidilerden değilimdir ben. “Yahu, bir kahvemi içsene” deyip tozlu işyerlerine tıkarlar adamı. Ya da, “gel oturalım şöyle” diyerek koltuk, kanepe bolluğundan morarmış evlerine sokarlar. En babayiğit, “Vaktin varsa iki tek atalım şurada” der de kalabalık, gürültülü kokteyl salonlarına, sazlı, sözlü meyhanelere sürükler insanı.
Çünkü dört duvarın arası güven vericidir. Dört duvar, titremeyen bir yer, sızdırmayan tavan... Az şey mi? Odaların kapıları vardır hem. İçeri birileri girebilir. Can sıkıntısına karşı. Postacı mektup getirir. Çiçekçi kadın bir çift karanfil uzatır. Ama sokakların kapısı yoktur.
Yahu herkes kadına yükleniyor Postacı'nın hiç mi kabahati yok. Böylesi durumlarda önce kadın suçlanır. Ne derler "erkektir yapar". Zorla mı sahip olmuş, tecavüze mi yeltenmiş, şantaj mı yapmış? Hayır, hayır, hayır.
"Hocam dinine, kitabına bağlı tesettürlü kızlarımızı Kars'ta okula sokmadığınızı İstanbul gazeteleri yazmıyor.
Onlar İstanbul'daki manken kızların rezaletleri ile meşgul. Ama güzel Tokat'ta Bayrak diye Müslüman bir radyomuz vardır, memleketin neresinde müminlere haksızlık ediliyor, haberini verir."
/ "Ben müminlere
"Vatan topraklarını işgalcilere sınırsız şekilde açmakta sakınca görmeyen zihniyet,kadınların saçının telini açmasına deli oluyordu.Düşman postalı dış tehdit değildi.Kadın saçı iç tehditti..."