Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
1958 yılında Türkiye, NATO yükümlülükleri kapsamında olmamasına rağmen, İncirlik hava üslerinin kullanılmasına izin vererek ABD'nin Lübnan'a yaptığı müdahaleye destek vermişti. Temmuz 1958 Irak ihtilalinin hemen ardından, Menderes'in eski Batı taraftarı rejimi tekrar kurmak için askeri müdahaleden faydalanmaya çalıştığı görülmektedir. Aslında Menderes’in askeri uygulanamazlık gerekçesiyle kendi kurmayları tarafından mi yoksa ABD baskısıyla mi devrildiği belli değildir. İhtilalin ardından İsrail Başbakanı David Ben-Gurion, Ağustos 1958'de Türkiye'yi ziyaret etmiş ve İsrail, Türkiye, İran ve Habeşistan arasında gizli bir “Çevre Paktı” yapılmasını onaylamıştı. Bu pakt uyarınca İsrail Türkiye'ye teknik ve askeri yardım sağlayacaktı ama bir Arap-İsrail savaşı çıkması durumunda Türkiye'nin İsrail'e askeri destek sağlayıp sağlamayacağı açık değildi. Sonuçta bu ittifak bir çözüm getirmesi ve 1960'da Menderes'in devrilmesi sona erdi. Kesin olan bir şey varsa o da Menderes'in Bağdat Paktı'nın hararetli bir destekçisi olduğu ve paktın başarısızlıkla sonuçlanmasından derin üzüntü duyduğudur. İhtilalciler tarafından öldürülen Irak Kralı 11. Faysal ve Başbakanı Nuri Sait'le aynı kaderi paylaşmaktan korktuğu da iddia edilmektedir. Türkiye'nin Orta Doğu'da Batı çıkarlarının bir kölesi olduğu fikrine katılmak pek mümkün değildir.
Sayfa 131Kitabı okudu
Diyelim ki iki seçenek var karşımızda: Yiyecek dilenmek ve aç kalmak… Bunlardan aç kalmaktansa dilenmeyi seçen kişi organizmanın ihtiyacı adına bir seçim yapmıştır yani fizyolojik güdüsü sosyal güdüsüne üstün gelmiştir. Dilenmektense aç kalmayı seçen biri ise içinde bulunduğu ortam, çevre, aile vs. sonucu sonradan öğrendiği gurur, itibar, saygınlık vb. duygular adına aç kalmayı tercih etmiştir. Yani sosyal güdüleri fizyolojik güdülerine üstün gelmiştir.
Reklam
Tibette Buddhizme sımsıkı sarılmış bir Lâma, acaba İtalya'da doğup orada bir rahip olarak yetişseydi mutaassıp hristiyan bir Papa olmaz mıydı? Buna kesin olarak "Hayır" demek, imkânları kabul etmemek olur. Şu hâlde tabiî ve sosyal çevre, birey olarak insan ve insan toplulukları üzerinde derin etkiler yapıyor demektir.
Aşk Dalgası
"Her yerde başlı başına bir çevre, bir sosyal vicdan vardır ki, bütün fenlerin, mantıkların, ilimlerin, felsefelerin karşıtı olarak, en mutlak ve zalim bir tarzda, hükmünü sürer. İşte bizim semtimizde, Türklerin semtinde de aşk şiddetle yasaktır. Bir cehennem makinesi, bir bomba, bir kutu dinamit kadar yasak... Bir Türk on dört yaşına girdi mi annesinden, ablasından, kız kardeşinden ve nihayet teyzesinden ve halasından başka bir kadının yüzünü göremez... O halde kimi sevecek? Hiç. Bu çevrenin, bu sosyal vicdanın kuvvetini, dehşetini sana nasıl anlatayım? Adını unuttum, bilmem hangi filozof; Allah'ın insanlar üzerindeki etkisinden, insanlarla ilişkisinden, ahlakından bahsederken. "O, sosyal çevreden başka bir şey değildir..." diyor. Ben bu sözü biraz doğru buluyorum.”
Çağdaş pek çok sosyologun da kabul edebileceği gibi, kültür, bir insan grubunun, tabiatı değiştirerek kendine uygun sosyal, ekonomik, estetik, moral ve politik yeni bir çevre geliştirmesi demektir.
Bilişsel psikologlara göre, Mehmetşah'ın içinde yetiştiği ailenin inançları, onun yaşamını etkileyen kişilerin tutum ve tavırları, onun dünyayı ve kendini belirli bir biçimde algılamasına yol açar; belirli durumlarda belirli tür davranışlarda bulunmasına olanak sağlar. Mehmetşah'ın içinde bulunduğu aynı fiziksel ve sosyal çevre içine Amerikan toplumunun değerleri içinde yetişmiş biri koyulsa, olayları değerlendirmesi ve bilişsel süreçleri algılaması farklı olur. Bu nedenle Mehmetşah'ın yaptığı türden bir davranışta bulunmaz.
Reklam
Bir bilim olarak üniversitelerde ve sosyal yaşamda psikolojinin yaygın olduğu Amerika Birleşik Devletleri'nde U-D yaklaşımı, 1930-1960 yılları arasında en belirgin yaklaşım olmuş ve birçok araştırmanın temelini oluşturmuştur. Daha sonraki yıllarda ise, Avrupa'da daha kuramsal ve bilişsel süreçlere ağırlık veren psikolojik yaklaşımların gelişmesiyle etkisi zayıflamıştır. Günümüzde psikologlar, bilişsel (zihinsel/cognitive) süreçleri hesaba katmadan, yalnızca nesnel çevre koşullarıyla U-D yaklaşımı içinde, bireyin davranışlarını açıklamanın olanaksız olduğunu düşünür.
“ Bir noktada anne babalar çocuklarina, ‘Düzgün dur, düzgün otur, utanmiyor musun öyle yapmaya...Ahlaksizlik yapma!’ gibi sözel siddetle yaklastiklari için duygusal auralar kirilir, ‘utanç’ duygusuyla sakinan çocuklar olusur. Sosyal çevre tarafindan utandirilan bu çocuklar, kendi baslarina kaldiklarinda genellikle duygularina yenik düserler. Hâlbuki Mahremiyet Egitimiyle kendi sayginligini kazanmis kisi, baskasindan dolayi degil, kendine olan saygisindan ötürü anormal davranislardan kendini korur.”
'Şehir hayatı insanlara sosyal paylaşımın yüzeysel olduğu, gerçek bağlanma ve dostlukların olmadığı bir çevre oluşturdu. Kalabalıkların içerisinde yalnızlaşan, sosyal medyayla bu yalnızlaşmayı gülünç ve ironik yol- larla çözmeye çalışan insanlar ortaya çıkarttı..
b..Dindişı veya inançsızlığın hâkim olduğu bir sosyal çevrede birey zamanla yaşam tarzını değiştirecek ve “Tanrı yokmuş gibi” yaşamaya başlayacaktır. Bilişsel tutarlılık gereği, bilişi değiştirmek daha kolay olacağı için, zamanla düşüncelerini de değiştirerek ateistik düşünceleri benimseyecektir. Kişinin, davranış veya duygularını değiştirmesinin
Sayfa 282Kitabı okudu
1.000 öğeden 671 ile 680 arasındakiler gösteriliyor.