"İnsan aklının hususi kaderi (...) tabiatı gereği görmezlikten gelemeyeceği ama aynı şekilde, bütün gücünü aştığı için cevabını veremeyeceği soruların yükünü taşımasıdır."
Sayfa 84 - İnsan YayınlarıKitabı okudu
14)Türkiye'nin kaderi
Her türlü ahmaklığa inanabilirdi, yeter ki Parti tarafından söylensin.
Reklam
Türkiye'nin kaderi midir nedir? :))
"...hatta vali bile olmak için, hatta elçi bile olmak için diploma gerekmez de, mahalle bekçisi olmaya kalksan diploma ister "
Türkiye'nin değişmeyen kaderi. Zengin fakiri pohpohlar aslanım yiğidim diye.
Biz insan değil miyiz? Balkan dediler; gittik. Yemen, Seferberlik, Yunan dediler; gittik. Beyler gölgede nargile tokurdatırken bu toprakları biz koruduk. Kan bizden gitti; mal onların oldu!
İzah yorumda...Güç zehirledi. Laiklik Din Oldu. Ayasofya Müze.
1930 larda Türkiye'de laikleştirmenin baskısı cidden pek kuvvetli oldu. Her ne kadar, rejim alanen Anti-islamik bir politikayı hiçbir zaman benimsememiş ise de, örgütlü İslamiyetİn iktidarına son vermek ve Türk halkının zihninde ve kalbinde onun gücünü kırmak arzusu açıktı. Dini eğitimin yasaklanması, camilerin dünyevi amaçlara döndürülmesi, hukuki ve toplumsal reformlarm öğretisini kuvvet­ lendirdi. Hızla büyümekte olan başkentte hiç bir yeni cami yapılmadı. En çok göze çarpan ve en sembolik olan şey, İstanbul'daki büyük Ayasofya bazilika'sının kaderi oldu. Fatih Sultan Mehmet , Bizans 'a karşı zaferi anında onu cami yapmıştı ; Cumhuriyet onu müze haline getirdi .
Sayfa 424 - Türk Tarih Kurumu YayınlarıKitabı okudu
Daha önce de açıklamaya çalıştım, pek çok yerde dile getirdim; 28 Şubat gecesi direnen bir başbakan görüntüsü verecek bir
Necmettin Erbakan
Necmettin Erbakan
kahraman olurdu. Sadece halkın, özellikle de toplumun yüzde 70'ine yakın ezici çoğunluğunu oluşturan sağ kesimin gözünde kahramanca bir konuma gelirdi. Daha da önemlisi, kendisine karşı olan, hatta kendisinden nefret eden kesimin bile gözünde derinden derine saygın bir hale gelirdi. Erbakan'ı ülkesi için çok tehlikeli ve zararlı bularak şiddetle nefret eden bir komutan bile başbakanlık makamının haysiyeti adına kararlı bir direniş sergilemesi halinde ona saygı duyardı. Ne var ki Erbakan o geçmişi ile bu tür bir kahramanlığa müstahak değildi. Allah, böyle bir geçmişe böyle bir şan ve izzet nasip etmedi. O gece Erbakan MGK'dan çıkıp basına bir açıklama yapsa ve, "Bu komutanlar siyasete karışıyorlar. Resmen idareye el koymaya kalkışıyorlar. Ben şimdi derhal kararname hazırlatıyorum. Doğruca köşke götüreceğim ve bu komutanların hepsini görevden alması üzerine cumhurbaşkanından onayını alacağım. Eğer Süleyman Demirel bunları imzalamazsa istifa edeceğim" deseydi, Türkiye'nin kaderi değişirdi. Türkiye de siyaset anlam kazanırdı. Şimdi siyasetçi zurnanın son deliği olmaya mahkûm. AB sürecinde bu biraz değişti, ama yine de Türkiye'de başbakan aslında devletin baş muhasebe müdürü konumunda.
Reklam
205 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.