144 syf.
·
Puan vermedi
·
13 saatte okudu
Bir ülkenin masallarını okurken o ülkeye gitmeden oranın insanlarını tanımak isterim. Anlatıcılarının onlara sunduğu dünya gerçekliklerine ben de ortak olmak isterim. Bu kitap benim isteklerimi açıkcası karşılamadı; görmek istediğim mitler yoktu, efsanevi şahıslar yoktu, peri masalları yoktu ve Farsların ünlü şairane üslubu yerine kuru, düz bir anlatım tercih edilmiş. NEDEN?? Bu da beni doyurmadı. Çok kısa bir sürede bitirdim ve son cümleyi okuyan ben ile ilk cümleyi okuyan ben arasında bir fark yoktu maalesef :/ Kitapta 'Sabuncunun Oğlu' adlı hikaye ile 'Emin ile Gulyani' başlıklı hikayede karşımıza "gulyabani" miti çıkıyor karşımıza bunun dışında toplam 12 kısa masal olan kitabın 1/4'i fabl tadındaydı. Bunun dışında bizim divan edebiyatımızda ismi sıkça geçen kahramanlık, yiğitlik, yardımseverlik sözcükleriyle birlikte anılan ve padişaha dahi minnet etmeyen Sam’ın torunu, Zal’ın oğlu Rüstem'in 'Rüstem'in Yedi Badiresi' masalı gerçekten iyiydi. ( Necati Bey'in Divanı'nda her ne kadar zavallı ve güçsüz olarak anılsa da :D ) Bunlar dışında kitapta yorum yapacağım pek bir şey yok. Çerezlik, ufak bir kitap ve okuyucuyu yormuyor. Okuyacak olanlara iyi okumalar dilerim :)
İran Masalları
İran MasallarıAnonim · Karakarga Yayınları · 2017857 okunma
317 syf.
·
Puan vermedi
Kitap, Johann Jakob Bachofen'in (22 Aralık 1815- 25 Kasım 1887), söylence (mitler), din ve anaerki üzerine bazı denemeleri (1854-1886) seçilerek 1926 yılında Stuttgart'ta yayımlanmıştır. Johann Jakob Bachofen', Giovan Battista (Giambattista) Vico (1668 – 1744) tarafından ilan edilen "Yeni Bilim" yaklaşımını devam ettiren bir yazar olarak görülebilir. Vico; "İnsani kuramların tabiatında, insani sosyal yaşamda uygulanabilir olan şeylerin cevherini (töz) aynı şekilde kavrayan ve onu birçok farklı şekillerde, aynı şeylerin farklı görünüşleriyle ifade eden bütün uluslar için ortak bir zihinsel dil olmalıdır. Bunun ispatı, halk hikmetinin atasözleri veya vecizeleridir." (Yeni Bilim, s.98) der. Johann Jakob Bachofen'de; "Konumuzla ilgili bütün söylenceler (myths) insan soyunun yaşadığı gerçek olayların anısını somutlaştırmaktadır. Bunlar masalları değil, gerçekleri gösterir,"(183.s.) diyerek benzer bir söylemi ortaya koyar. Bachofen, anaerkil bir geçmişe sahip olduğumuzu ve Amazonlarda olduğu üzere "aşırılıklar" yüzünden ataerkil bir toplumsal yapıya dönüştüğümüzü savunur. Arkeolojik eserlerden özellikle mezarların kültür tarihinde asıl bilgi veren unsurlar olduğuna inanır. Eskiçağ, sanatında en ­derin ve sürekli biçimde simgeselden yararlanmıştır. Bu simgesel anlatım daha sonra söylencelere dönüşmüştür. Nietzsche'nin Tragedyanın Doğuşunda ele alınan Apollo ve Dionysos ayrımları Bachofen'e aittir. Ayrıca, Hans Georg Gadamer (1900-2002) ve Rene Girard (1923-2015) da bu geleneğe dahil edilebilir.
Söylence Din ve Anaerki
Söylence Din ve AnaerkiJ. Jacob Bachofen · Payel Yayınları · 19976 okunma
Reklam
nasıl ince bir düşüncedir
Anlatırlar ki, Yalınayak’ın kız kardeşi bir gün, İmam Ahmed bin Hanbel’i bulmaya gitmiş ve ona, “ Ey iman sahiplerince ermiş bilinen imam! Bana bir şeyi açıklaman için ziyarete geldim. Geceleyin uyanıp evimizin taraçasında yoldan geçenlerin tuttuğu meşalelerin ışığında yün eğirmeyi adet edindim. Çünkü evimizde hiç ışık yok. Gündüzün de çalışıyor ve evin yiyeceğini hazırlıyorum. Şimdi söyleyin, bana ait olmayan bir aydınlığı kullanma hakkım var mı benim?”
Artık yeni insanlar sevmekte güçlük çektiğin yaşlara geldiğinde, daha az müşkülpesent ve muhtemelen daha cesur olduğun yaşlarında bir yolunu bulup çok sevmeyi başardığın birini havaalanına bıraktıktan sonra, o dev ayrılık makinesinin kapısından çıkıp birkaç saat önce birlikte geçtiğiniz yollardan, bu defa tek başına elin kolun bomboş dönerken kuru ekmek gibi ufalanıyordu için. Evet, bir insanın sahih varlığı eksiliyordu dünyadan. Bu, büyük bir şeydi. Ama arkadaştan, kardeşten, çocuktan fazlasıydı o vakti zamanında inci gibi dizilmiş evleri bozup bozup, o uçaklara binip binip gidenler. Hemen değil ama zamanla anlıyordun ki, bir hayattı kaybettiğin, kendi hayatına bitişik bir hayat, bir komşu yaşam öyküsü. O gidince hayatlarınızın yabani bitkiler gibi yıllarca birbirine doğru büyüyüp iç içe geçtiği yeri, bu müşterek alandaki şahsi hikâyeni, yani onun yanındaki seni de kaybediyordun. Karşılıklı oturduğunuz masaları kaybediyordun mesela. Sadece ona anlatacağın şeyleri kaybediyordun. Onu bir sabah kahvaltıya çağırma ihtimalini. Ondan ödünç alacağın ve vermeyi unutup unutup sonunda el mecbur senin ilan edilen giysileri. Günlerdir içini kemiren bir meseleyi gecenin bir vakti kapısını çalıp anlatma şansını ve onun verdiği akılla belli bir yönde alacağın kararları. Yüz yıldır tanıdığın birine iç rahatlığıyla şımarma, kızma, surat asma, bozuk çalma, onunla kavga etme hakkını. Birinin sen leb demeden leblebi diyecek olmasını kaybediyordun. O, seninkilere dolanmış köklerini söküp alırken, seni de yerinden ediyordu. Aynı bahçenin çiçekleri olmak böyle bir şeydi.
254 syf.
·
Puan vermedi
Emile "Bir Çocuk Büyüyor" Yazar eserinde, kendisine hayali bir öğrenci seçip onun eğitimi ile ilgileniyor ve bu süreci 5 başlık altında inceliyor. Bakalım çocuk eğitimi için neler söylemiş. 1.Doğuştan İlk Çocuğun Sonuna Kadar (0-2 yaş) Yazar bu bölümde, kundaktaki bebeğin özgürlüğünün kısıtlanmasının doğru olmadığını, çocuğun
Emile - Bir Çocuk Büyüyor
Emile - Bir Çocuk BüyüyorJean-Jacques Rousseau · Selis Kitaplar · 20142,920 okunma
Guy de Maupassant Roman Üzerine
Burada, asla ilişikteki romancığı savunma niyetinde değilim. Tam tersine, anlaşılmasını sağlamaya çalışacağım düşünceler daha ziyade Pierre ve Jean'da teşebbüs ettiğim psikolojik inceleme türünün eleştirisini gerektirecektir. Genel olarak Roman'ı ele almak istiyorum. Yeni bir kitabın çıktığı her sefer, aynı eleştirmenlerin aynı
Reklam
1.000 öğeden 631 ile 640 arasındakiler gösteriliyor.