Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bir zamanlar, dünyanın şafağında sadece Titanlar vardı.
Daha sonra büyük amcam Kronos’un kulağına, evladının günün birinde onu tahtından devireceğine dair bir kehanet geldi. Karısı Rheia ilk çocuklarını doğurduğunda bebeği daha kurumadan kadının kollarından ka?tığı gibi çiğnemeden yutu. Dört çocuk daha doğdu, Kronos hepsini aynı şekilde yedi, sonunda çaresizlik içindeki Rheia bir taşıkundaklayı?
1990-2003 yılları arasında ABD dünyada 140 değişik askeri operasyon yaptı. Tahliye operasyonları, barış ve insani operasyonlar, güç gösterisi ve askeri operasyonlardır. Bunların hepsi "Beni oraya getirme" tavrının so­nuçlarıdır. işte Irak! Bir balyoz indi. Kime? Çoluk çocuk, kadın, yaşlı, öksüz, yetim 750.000 insana. Bir medeniyet yok oldu. Canlı ve cansız, tam bir kıyım. Savaş gerekçelerinin de ne kadar yalan ve düzmece olduğunu yeryüzünde yaşayan herkes bizzat onların ağzından dinledi
Reklam
Çiçeğin üzerine konmuş arı çocuğu sokmuştur. Arılardan korkmaya başlayan çocuk arıların amacının insanları sokmak olduğunu söyler. Şair çiçek çanağından polenleri alan arıya hayran olur ve arıların amacının çiçeklerin aromasını içlerine çekmek olduğunu söyler. Arının çiçekten polen topladığını ve kovanına götürdüğünü gören arıcı, arının amacının bal toplamak olduğunu söyler. Arı kümesinin hayatını daha yakından inceleyen başka bir arıcı, arının polenleri genç arıları beslemek ve kraliçe arının yumurtlamasına imkan sağlamak amacıyla topladığını, amacının türünü devam ettirmek olduğunu söyler. Botanikçi, arının erkek çiçekten aldığı polene dişi çiçeğin pistiline götürerek dişi çiçeği döllediğini gözlemler ve arının amacı olarak bunu görür. Bitkilerin göçünü gözlemleyen başka bir botanikçi arının bu göçe katkıda bulunduğunu görür ve bu yeni gözlemci arıların amacının bu olduğunu söyleyebilir. Ama arıların nihai amacı, bu amaçlardan ne birine ne diğerine ne de insan aklının ortaya çıkardığı bir üçüncüsüne indirgenebilir. İnsan aklı bu amaçların ortaya çıkarılmasında ne kadar ileri giderse, nihai amacın bizim için kavranılmaz olduğu o kadar belirginleşir. İnsan ancak arının hayatının, hayatın diğer olgularına uygunluğu üzerine yapılan gözlemlere ulaşabilir. Aynı şey tarihi karakterlerin ve hakların amaçları için de geçerlidir.
Sayfa 774Kitabı okudu
Olgunlaşan elma niçin düşer dalından? Onu düşüren, yer çekimi gücü müdür? Sapı kuruduğu için mi düşer? Güneşte kuruduğu için mi, sapının taşıyamayacağı kadar ağırlaştığı için mi, rüzgârın sallaması yüzünden mi, yoksa ağacın dibinde duran çocuk onu yemek istediği için mi?
Sayfa 12 - YordamKitabı okudu
Büyüyemedik ama çocuk da kalamadık. Bir enkazız yalnızca.
Bizim büyük çaresizliğimiz Nihal’e âşık olmamız değil, sesimizin dışarıdaki çocuk seslerinin arasında olmayışıydı. Asıl çaresizlik buydu.
Sayfa 102 - İletişim Yayınları, 11. Baskı, 2014
Reklam
Çocuk bir yerini, bir yere çarpınca acıyan yerini öpsünler ve ovuştursunlar diye annesinin, dadısının kollarına koşar ve acıyan yeri öpülünce ya da ovuşturulunca rahatlar. Çocuk, tanıdığı en güçlü ve en bilgili kişinin, ağrısına bir çare bulamayacağına inanmaz. Rahatlama ümidi ve annesinin onun şişini ovuştururken gösterdiği ilgi çocuğu yatıştırır.
Elma olgunlaşınca düşer. Peki neden düşer? Yer çekimi yüzünden mi, sapı inceldiği için mi, güneşten kuruduğu, ağırlaştığı, rüzgar salladığı için mi, altında duran çocuk onu yemek istediği için mi? Sebep hiçbiri. Bunların hepsi sadece bütün hayati, organik, doğal olayın meydana geldiği şartların denk düşmesidir. Elmanın hücresel dokusu ayrıştığı için düştüğünü söyleyen botanikçi de, ağacın altında onu yemek isteyen ve bu amaçla dua ettiği için düştüğünü söyleyen çocuk da eşit derecede haklıdır. Napolyon'un Moskova'ya gitmek istediği için gittiğini ve Aleksandr mahvolmasını istediği için mahvolduğunu söyleyen kişi de haklı ve haksız olacaktır. Milyon put ağırlığındaki, altı oyulmuş bir dağın, son işçi son kazmayı vurduğu için devrildiğini söyleyen kişinin haklı ve haksız olacağı gibi. Tarihsel olaylarda büyük olarak adlandırılan insanlar, olaya isim veren etiketlerdir ve bütün etiketler gibi olayın kendisiyle çok küçük bir ilgileri vardır. Onlara, kendi istekleriyle yapmışlar gibi görünen bütün eylemler, tarihsel anlamda istemsizce yapılmıştır, tarihin akışına bağlıdırlar ve sonsuzluk içinde önceden belirlenmişlerdir.
"Bizim büyük çaresizliğimiz Nihal'e aşık olmamız değil, sesimizin dışarıdaki çocuk seslerinin arasında olmayışıydı."
Sayfa 102Kitabı okudu
Aşk egoyu Yener adlı 1 bölümde insanla bireysellikle hayatın anlamı ile ilgili yazılar yer alıyor . Memleketimizdeki günlük Hayatlar önceki kuşaklardan kalan değerlerin etkisi ve yozlaşma gibi konulardaki yazılardan ise Derya'dan habersiz mahirler bölümü ortaya çıktı . Barış çığlığı adlı bölüm evrensel kültür ve insanlığın ortak değerleri ile
Reklam
Savaş sevdiklerimizi kaybetmek demek. Barış da savaş bittiğinde elimizde kalan.
Sayfa 246Kitabı okudu
İnsanın geriye dönüp baktığında, bir eylemi yerine getirirken tamamen özgür olduğu sonucuna varma eğiliminde olmasına dair yapılan psikolojik gözlemler (bu konuya başka bir yerde daha ayrıntılı değinmek niyetindeyim), insanın özgürlük bilincinin, belirli eylemleri gerçekleştirirken hatalı yönde işlediği varsayımını doğrular. Ama aynı psikolojik
Mutluluk toprak rengi olmamalı, yeraltında saklanmamalıdır.
"MUTLULUĞU NASIL BÜYÜTÜRSÜN?" diye sormuştu Fabienne. On üç yaşındaydık, fakat kendimizi daha büyük hissediyorduk. Bedenlerimiz, savaş zamanı doğmuş ve yoksulluk içinde büyüyen çocuklarda hep olduğu üzere, yeterince gelişmemiş, beyinlerimize ise daha çok yılın tıkıştırılmış olduğunu şimdi biliyorum. Bedenlerimiz biçimli değildi. Bedeni biçimli çocuğa seyrek tesadüf edilir. Savaş biçimsizliği garantiler, barış zamanı da başka şeyler ters gider. Bedeninde bir şekilde orantısızlık olmayan çocuk görmüşlüğüm yok. Sonra çocuklar büyür, biçimsiz erişkinler olurlar. "Mutluluğu büyütebilir misin?" diye sordum. "Her şeyi büyütebilirsin. Tıpkı patates gibi," dedi Fabienne. Daha iyi bir cevap verir sanırdım. Mutluluğu bahar bayramlarında çiçeklerle süslenen, etrafında kızların dans ettiği direğin tepesinde yahut bir çalıkuşunun yuvasında ya da bir deredeki iki kayanın arasında büyütmek gibi. Mutluluk toprak rengi olmamalı, yeraltında saklanmamalıdır. Bir ağacın dalındaki elmalar bile mutluluk adını almaya toprağın içindeki patateslerden daha uygundur. Gerçi mutluluk elmaya benziyorsa, diye düşündüm, gayet sıradan ve ilginçlikten uzak olacaktır. "Bana inanmıyor musun?" dedi Fabienne. "Bir fikrim var. Senin mutluluğunu pancar, benimkini de patates gibi büyüteceğiz. Ürünlerden birini yetiştiremesek bile, öbürü hâlâ elimizde olur. Açlık çekmeyiz." "Peki ya ikisi de yetişmezse?" diye sordum. "O zaman kasap oluruz."
Sayfa 13 - rakamla 13...
Çocuk bir yeri acıdığı zaman acıyan yeri öpsünler ovsunlar diye hemen annesinin dadısının kolları arasına koşar ve onlar acıyan yeri ovup öptüklerinde acısı gerçekten hafifler.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.