Sıcak dalgasının evde durmayı olanaksızlaştırdığı kavurucu ağustos gecelerinden birinde, temiz hava almak ve açık bulursam Andoni'nin kahvesinde bir kahve içmek için Kalender'e gitmeye karar verdim.
Kalender, Boğaziçi'nin en güzel iki köyü olan -nedendir bilmem, çok beğenilen Büyükdere ya da bizim bildiğimiz adıyla Vathyrriaks bana
Nükteli sözler gibisin
Anlayanı güldüren
Anlayana gülümseyen
Dolunay gibi tam ve güzel
Hilal gibi zarif
Yağmurun yağdığı sokak kadar taze Güneşin ısıttığı cam gibi sıcak
Yeni başlayan gün gibi
Yağmur sonrası Toprak kokusu kadar gerçek
Evet sen benim her şeyimsin
Bende seninle her şeyim
Bakma öyle seni bir daha severim
İlk bakışın gönlü kalır
Susma şiirlerim gücenir
Bunlar gidişimin körpe gerçekleri
Ağladım dün gece iki saat
Nasıl uyudum hatırlamıyorum
Ağlamakta yorarmış halim kalmadı
Uyumuşum gözyaşı kokan yastıkta
Sabah zor uyandım
Ağlamak her zerreme iz bırakmış
Yastığım nemli
Gözlerim şiş
Hangi aynaya baksam seni anar.
~Dertlikaval~
Aşk, bahar aylarının az güneşli günü ve sonbaharda güneşin bir doğup, bir batması gibi değil, mevsim kış dahi olsa insanı sıcacık saran ve içini ısıtan bir rüzgar gibi olmalıydı.
Ey ruhum, sana “bir zamanlar” ve “eskiden” dercesine “bugün” demeyi öğrettim ve bir de dansını tüm Burada, Şurada ve Oradakilerin üzerine etmeyi.
Ey ruhum, seni tüm köşelerden kurtardım, tozu, örümcekleri, bulanık ışıkları üstünden aldım.
Ey ruhum, seni küçük utançtan ve köşede kalmış erdemden temizledim ve güneşin gözleri önünde çıplak durmaya
Sensiz olamaz,
Berecemem.
Bir saf ayağına yatamaz fikirlerim,
Garipserim dünyanın geçişlerini.
Ben sensiz olamaz,
Kalabalık bir yokluktur bu şehir.
Saatler tıkır tıkır çalışır,
«Düşünce yavaşça geldi ona. Korkusuz, bugüne kadar olduğu gibi gri ve gözyaşı dolu değil, ama güneşin altındaki beyaz kum gibi çıplak ve sessiz. Öldü babacık. Öldü babacık. Yavaşça nefes aldı. Öldü babacık.»