Gittim İstanbul'a, Tiftik ve Yapağı Dışsatım Birl iği'nde depo memuru olarak iş buldum. İkinci Dünya Savaşı çıktı . Beni hemen askere çağırdılar. Tokat'ta üç buçuk yıl görev yaptım. Askerliği bitirip gene Ürgüp'e döndüm. Niyetim bir yandan ana babamla vedalaşıp İstanbul'a, gene o işe dönmek. Eğer o işe giremezsem, kendime uygun yeni bir iş bulurum. Hemşeriler yardımcı olur diye düşünüyorum.
Anam, 'Gitme oğlum!' dedi. 'Gittin mi oraya yerleşir kalırsın. Üç aydan aya beş on kuruşun gel se de, para her sorunu çözümlemez. Yarın bize kocalık gelir çatar. Hastalık gelir çatar.
Bir tas su verin desek, kim verecek? Bilirsin, hastalığın sonu ölüm. Kime hakkını helal et diyeceğiz. Ölümüz orta yerde kalır. Cenazemizi kim kaldıracak? Kim toprağı m ıza bir testi su dö
kecek? Böyle diyor, zari zari ağlıyor. Ben de ona diyordum ki : 'İyi ama ana, burda kar yok, kazanç yok! Herkesler gidiyor; izin ver, ben de gideyim! Birkaç yıl kalırım, beş on kuruş kazanır
dönerim. Siz yaşlanmadan gelir, burda bir işin sahibi olurum.
Anam ağlamayı kesmiyordu. ' Hangi işin sahibi olacaksan, İstanbul'a gitmeden burda ol güzel gözlü yavrum' diyordu. Şaşırdım; bir karar veremiyorum."