Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Pişmanlık hissi üzüntü ve perişanlığın demi ile şerbetlenerek karışıp gitti Safinaz Hanım ın yorgun yüreğinde..
Birisinin umudu başka birisinin harcadığı iyilik kadar oluyor
Sayfa 105Kitabı okudu
Reklam
Mantığını yenen hırsın kölesi oluyorsun . Hırslarımızı mantık çerçevesinde kontrol ettiğimiz ölçüde başarının gerçek anahtarını elimizde tutabiliriz
Yanan Ormanlarda Elli Gün
Ormanda yağmur damlaları ilk önce dallara,yapraklara düşüp hızlarını kaybettikten sonra toprağa düşerler. Ormanın altındaki çürümüş yapraklar suları sünger gibi emip sonra yavaş yavaş bırakırlar.Böylelikle sel olayı olmaz Avrupa’da baraj inşasını başlayacakla rı zaman,yıllar önceden suyun bulunduğu dağları ağaçlandırıyor.Sonra baraj yapıyorlar Yoksa seller ne kadar baraj ne kadar sağlam olursa olsun,bir gün alıp götürüyorlar.Bu anlatılan yerler Manisa,Balıkesir,Eski şehir,Muğla ve İzmir’de mevcut.Bu ormanların bitmesindendir.Bir kaç ağaç biterse sellerin önünü ne barajla,ne de başka suni tedbirlerle alamayız.Yağış havzasında seller karşısında ne top rak ne de yapılan evler tutulur .Korkunç bir şey bu…
Sayfa 168 - YkyKitabı okudu
Bir yaz, 1984te halam ile eniştemin oturdukları Akturdan çıkıp Datça'nın en batısındaki Knidosa yuruyorum. Datça'nın orta kısmı Orta Anadolu'yu andırır; kıraç ve sıcak. Karşıdan bir adam geliyor, baktım Türkmen. Bütün Muğla havalisi ve Antalya yerli halkı halis Türktürler. Oldum olası da aynı hayatı yaşarlar. Kır kırçıl sakallı bir adam, başında da kalpağı vardı. Bunların kılları çok seyrek olur. Neyse. Selamlaştık. "Nereye?" diye sordu, Knidos'u işitmemiştir diye onun yakınındaki köyün adını söyledim. "Oraya bugün varamazsın, gel, bana misafir ol" dedi. Döndüm; serserilik bu ya, acelem de yok, yürüyoruz birlikte. Bir yere geldik, "bana müsaade" deyip gitti, bir ağaca sarılıp öptü. Sonra gelip "ne vakit kocamış ağaç görürsen, sarılıp onu öpesin, ömründen ömür kapasın" dedi. O gün bugün nerede bir koca ağaç görsem sarılıp öperim. Bu kamlıktan/şamanlıktan gelen bir olay olmalı.
Mehmet Şükrü Sarı (d. 1926 / ö. 8 Mart 1995)
Devletin resmi makamları tarafından Türkçülük ve Turancılık aleyhindeki işlemler, sadece tutuklama ve işkencelerden, yahut da Millî Eğitim Bakanlığının okullara gönderdiği genelgelerden ibaret değildir. Devletin her kademesindeki makamlar uyarılmış, valiliklere, kaymakamlıklara bölgelerindeki Turancılık faaliyetlerini izlemeleri konusunda tamimler gönderilmiştir. Resmî dairelerin bu konuda nasıl çalıştığına dair tipik bir örnek Cemal Kurnaz'ın bir yazısında ayrıntılarıyla anlatılır. Mehmet Şükrü Sarı 18 yaşında genç bir şairdir. 1944 yılında Muğla'da Zaman isminde bir şiir kitabı yayımlar. Kitap, Basın ve Yayın Umum Müdürlüğünce incelemeye alınır. İç Yayın Dairesi Müdürü Feridun Fazıl Tülbentçi, 21.09.1944'te bu kitapçık hakkında bir rapor hazırlar. Rapora göre "Dilek" şiirinin genel havasında “Türk Birliği ülküsü ve Turancılık kokusu” duyulmaktadır….. “Turancıların sorguya çekildiği Şu sıralarda kitaptaki şiirler içerisine serpiştirilen bu mısralar genç dimağlar üzerinde oldukça etkiler yapabilir." Ayrıca kitaptaki “Tuna” şiiri de "emperyalist emeller ve ırkçı fikirler beslemesi bakımından dikkate değer”dir. Tülbentçi'nin raporu 27.09.1944 tarihinde de Umum Müdür Selim Sarper tarafından Başvekâlet Yüksek Makamı'na arz edilir (Kurnaz, Mayıs 2017: 40-43).
Reklam
Gelecek İçin Cumalar Projesi
Türkiye'den ilk adımı atan Atlas Sarrafoğlu'nu destekleyenlerden biri de Muğla'nın Dalyan ilçesinde yaşayan 12 yaşındaki Samra Samer'di. Samra'nın elinde tuttuğu döviz dikkatimi çekti. Üzerinde şu yazıyordu: "Harry Potter gelmeyecek. İş başa düştü!" Türkiye'nin Z kuşağını harekete geçirmek için bir mesaj yayımladı Samra: Hepimiz biliyoruz ki, ne Harry Potter ne de Superman bizi kurtarmaya gelmeyecek. Büyük ihtimalle şu anda kitapların içinden dünyayı kirlettiğimiz için bizi yargılıyorlar. Yetişkinler ise kahramanlara inanmıyor ama hep bir kurtarıcı bekliyor. Ama zaman kalmadı, durum acil! Dünya ısınıyor. Dünyanın ısınmasını 1,5 derecede tutamazsak evimiz yanacak, içindeki bütün kitaplar ve hayallerle birlikte..
Sayfa 57 - Mundi KitapKitabı okudu
Vecdi Çiçek Açtı
Gerçekten ölmüş Vecdi Kartal. Bizimkiler doblonun arkasına yükleyip de getirdiler tabutu. Şimdi burada tabuttan uzun uzun bahsedeceğim, ama bırakayım tabut konuşsun çünkü tabut, karşıdan bakınca konuşuyor, o derece güzel: "Almanya'dan geldim ama dilinizi biliyorum çünkü Muğlalıyım. Maunum, kulplarım pirinç, içim dışım vernikli. Muğla'da üretildim, Almanya'ya ihraç edildim. Tek kullanımlık tabutum ben, öyle diğerleri gibi içine yatır-göm, yatır-göm bir durumum yok yani. Transfer tabutu diyor Almanlar bize. İşte başka memleketlere mevta gönderirken kullanıyorlar. E boş tabutu geri göndermek de tabut parası kadar olacağından, tabut gittiği yerde kalıyor, artık sonumuz ne olur bilinmez. Ben şahsen hep bir Norveçli falan taşırım diye hayal etmiștim. Nedense o insanlara karşı ayrı bir ilgim var. Fakat gele gele Vecdi geldi. Bizde derler hep, taşıdığın insanın günahına göre ağırlık çöker üstüne. Yemin ederim Vecdi gavur ölüsü gibi oturdu içime. Anladım bunun ne mal olduğunu da, işte taşımam diyemiyorsun. Kimin omuzlarında taşındığın da önemli tabii. Vecdi' yi almaya gelenlerde gram keder yoktu. Çimento çuvalı gibi attilar beni de Vecdiyi de doblonun arkasına. Dedim başlangıcımız böyleyse, sonumuz hayır olsun inşallah. "
Subay, senelerce sonra bir tanıdığıma, benim hakkımda şunları söylemiş: İstiklâl Mahkemesi tarafından Bodrum'a kelebendliğe mahkûm edilmiş bir muharrirdi. Muğla'ya sevk edilmek üzere bize Çine'ye geleceğini biliyorduk. Ben onu kelli felli yaşlı bir adam sanıyordum. Otuz, otuzbeş yaşında bir genç çıkageldi.
Sayfa 94
"Fazla bulduğumuz her şeyi, battal boy çöp torbalarına doldurup -ruhumuzdan eksilen birkaç parça ile birlikte- Muğla'ya göndermiştik. Kamyonun arkasından bakmıştım uzun uzun. Birkaç tozlu eşya değil koca bir devirdi giden benim için."
Sayfa 49 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
631 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.