Farzet sen de Everest'in eteklerinde yürüyen ve dağın zirvesine gözünü dikmiş bir çobansın, dağ senden büyükse ne olmuş, denizi ilk gördüğün günü düşün, farzet ki sokağı uçtan uca turlayan kedisin, belki haftada bir trenin uğradığı istasyonda bekçisin, okyanusta küçücük bir yengeç, az sonra matadorlara kafa tutacak bir boğa, kimsenin ismini bilmediği bir ofis çalışanı,kanadındaki böcekleri ayıklayan bir çaylak, asla kitabını bastıramayacak bir şair, henüz fotoğraflanmamış hatta hiç görülmemiş bir türsün belki, dalda unutulmuş bir kakao meyvesi, sona ermeden atılmış diş macunu tüpü, dolapta çürümüş bir muz, radyoda bir ses, dergide bir yazar, altı yıllardır temizlenmemiş bir halı, sihirli filan da değilsin hani, farzet ki hayatta her şeysin ve hiçbir şeysin, ne olmuş? Sen bu çağın insanısın, doğduğun bir, yaşadığın bir, gittiğin, kaldığın bir.