Arap yazısının, dilinin kutsal olduğu; kişioğlunun Tanrı'ya yalnızca Arapça seslenmesi gerektiği; eğer Tanrı'ya Arapçadan başka bir dille seslenirse, bağışlanması olanaksız bir suç işlemiş sayılacağı düşüncesi, bilgisi yetersiz Müslümanlarda egemendir. İşte, Türk diline Arapça sözcüklerin girmesinin bir nedeni de bu yanlış inanış olmuştur...
Biraz geriye gidip tarım imparatorluklarına baktığımızda da bir"yüksek dil" ve "alçak dil"ayrımı görmek mümkün. En tanıdık örnekten, Osmanlı'dan gidelim. Hala bilmeyenler olabilir diye dilimizdeki son tüyle bir uyarı yapalım: Osmanlıca ile Türkçe aslında birbirinden farklı diller değildir ve 1928'de değişen sadece alfabedir. Nasıl Latin harfleri ile yazmamız Titus Livius'la sohbet edebileceğimiz anlamına gelmiyorsa Arap harfleri kullanmak da bizi sahabe yapmıyor ancak matbaanın yaygınlaşmadı bir toplumdan elimizde kalan kaynakların büyük bir kısmının emperyal elitler tarafından üretilmiş olması, osmanlıca'nın bir saray dili olarak karşımıza çıkması sonucunu doğuruyor. Bu değil birçok Arapça ve Farsça kelime ile terkiple süslenmiş olsa da dil bilgisi ve sentaks açısından Türkçe. Elinde bir sözlük olan herkes rahatlıkla bu lisanı anlayabilir.
Reklam
Çocuk küçük yaşlardan başlamak suretiyle Kur’an mektebine gidip, anlamını bilmediği Arapça sesler ezberleyeceğine (İtalyanca bilmeyen bir çocuğa İtalyanca Tommiks ezberletildiğini düşünün— bu onun için hiçbir şey ifade etmeyecektir) inanıp, inanmayacağına kendisi karar versin. Önce bir okusun, okuma-yazma öğrensin, dil öğrensin, biraz dünyayı tanısın... Sonra, bütün tabiplerin de hemfikir oldukları, akılcı düşünmeye başlanabildiği, rasyonelitenin tamamlandığını sandığımız dönem olan on sekiz yaşında yapsın bunu. Yani, çocuk okuma-yazma bilecek, kimya, fizik okumuş olacak, tabiat bilgisi okumuş olacak, dünya hakkında bir kanaati olacak, sonra inanıp inanmamaya karar verecek. “Çocuklara bu hürriyeti vermemiz lazım” diyor Atatürk. Bu yüzden, dine dayalı eğitimi kaldıralım, çünkü doğru olduğu tespit edilemeyen, hatta yanlış olduğunun pek çok ispatı olan bir sürü şey çocuğa çok erken yaşlarda öğretiliyor ve onun hayatında adeta vazgeçilmez kılınıyor. Benim de böyle birçok dindar bilim adamı arkadaşım var. Bakıyorum, hepsi çok küçük yaşlarda şartlanmış. Bundan bir türlü vazgeçemiyorlar.
Fatih, tarihteki benzerlerini herkesten iyi tanıyordu: Her gün kendisi, arkadaşı Chiriace d'Alcona'ya ve başka bir İtalyan'a Roma tarihlerini ve daha başka tarihleri okutur. Bu adamlar ona Laert'li Diogenes, Herodotos, Livius ve Qointus Curtius ile, Papaların, İmparatorların, Fransa krallarının, Longobardların kroniklerini okurlar. Kendisi üç dil bilir: Türkçe, Yunanca ve Slavca (Assedio, s. 13). Dr. Aural Decli'ye göre, Fatih Mehmet: "Kendi dilinden başka beş dili daha, yani Rumca, Latince, Arapça, Keldanca (Kürtçe veya Süryanice) ve Farsça'yı doğru biçimde konuşur" (Patrik II. G.Skolarios'un İtikatnamesi... s. 105). Bu dil bilgisi, otel garsonlarının poligotluğu değildir. Osmanlı'ya Rum adalarını zaptettirecek kadar ileri giden Grek bilgini Kritovulos'a göre, Fatih Mehmet, Aristocu ve Stoisyen (doğayla uyumu ve hoşgörülü yaşamı savunan ilkçağ felsefesi) felsefelerle uğraşır. Batlamyos'un haritasından daha mükemmel bir haritayı filozof lyorukius'a yaptırtır.
Sayfa 107Kitabı okudu
Gelenekler araştırması, Kuran araşhrmasıyla birleştirildi. Ku­ran' ın İslam'da İncil'in Hıristiyanlıkta sahip olduğundan daha temel yere sahip olduğunu söylemek muhtemelen doğrudur. Çok az kişi Kuran'ın tamamını ezberlese de, günlük ibadette Kuran' dan parçalar nakledildiği için hemen hemen bütün Müs­lümanlar Kuran'ın bir kısmını ezbere bilirler. Müslümanlar da­ha başından itibaren Kuran'ın başka dillere layıkıyla çevrileme­yeceğinde ısrar ettiler. Bu nedenle Arap olmayanlar, Müslüman olduklarında Kuran'ı Arapça ezberlemek ve okumak zorunday­dılar ve bu da Arapça dilbilgisinin ve sözlükbiliminin daha dik­ katli araştırılmasına vesile oldu. Sözcüklerin doğru anlamını be­ lirlemek için İslam-öncesine ait şiirler derlendi ve şiirleri anla­ mak için arzu edilen efsanevi bir tarih bilgisi sağlandı. Eğitimli insanların sayısı arttığı için şiir Arapça yazılmaya devam edildi ve özellikle derleme olmak üzere ebedi eserler üretilirken şiirin kapsamı genişledi. Arapların dil sevgisinden özenli sözcük oyununa dayalı sofistike bir yazın biçimi makame* (yetersiz bir biçimde "toplantı" diye çevrilen) gelişti. Bütün bunlar, Arapça insan bilimlerini oluşturdu. 9. yüzyılın başları gibi eski bir ta­rihte bunların çevresinde yüksek öğrenim biçimlendirildi ve 11. yüzyılın sonu itibariyle başlıca kentlerin çoğunda üniversite benzeri kurumlar teşkil edilmişti. Kahire' deki üniversite-cami El-Ezher'de eğitim aralıksız bin yıl boyunca sürdü.
592 syf.
9/10 puan verdi
·
19 günde okudu
Kitap okuduğum en iyi biyografilerden. Samimi hoş bir sohbet okumak istiyorsanız bu kitap doğru kitap. İlber Ortaylı eğitimli bir aileden gelen donanımı, kendine has kişiliği ve azmiyle kendini yetiştirmiş eşsiz bir hoca. Onun nüktedan, zaman zaman da konu dışına çıkan savruk düşünceleri bana ilham verdi, yol gösterdi, daha yolun çok başında
Zaman Kaybolmaz
Zaman Kaybolmazİlber Ortaylı · Kronik Kitap · 2022567 okunma
Reklam
153 öğeden 41 ile 50 arasındakiler gösteriliyor.