Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
beni hiçbir alıntı bu kadar etkilemedi
Oğuz Atay vardı artık, Bilge Karasu vardı... Onların Ankaralılıkları nın verdiği garip haz duygusu vardı. Ama en çok kadın yazarlar vardı: Adalet Ağaoğlu, Leyla Erbil, Tomris Uyar... ve Tezer Özlü... ve Sevgi Soysal... Hiç unutmam; Yenişehir'de Bir Öğle Vakti'ni, Istanbul'un yağmurlu bir öğleden sonrasında, Hisar'da Ali Baba'ya oturup dört beş saatte, çay üstüne çay, sigara üstüne sigara içerek bitirmiştim. Sarıp sarmalamıştı kitap beni; Hisar, Ankara kokmuştu; Doğan, Ali, Olcay masada, yanımda oturuyorlardı ve en sonunda o kavağın yıkılışını gözlerimle görmüştüm...
Genel görünüm derin bir yoksulluğu yansıtıyor. Doğu Almanya ve Macaristan'dakinden daha etkileyici bir yoksulluk. Ama Polonyalıların lehine olan bir olgu var: Sürüp giden yokluklara maruz kalmış, savaş yüzünden paramparça olmuş, şehri yeniden inşa etmenin getirdiği zorluklardan ve yöneticilerinin işledikleri hatalardan perişan olmuş bu insanlar, belli bir asalet içinde hayatta kalmaya çalışıyorlar. Onarım görmüşler ama kırılıp dökülmemişler.
Reklam
♡ Welat welat welat ♡
"Şehir, kalesi, burç ve ebedi surlarıyla bir rüya şehrine benziyordu. Musul, Bağdat, Babil, Ninova ve birkaç tarihi şehri görmüştüm, fakat Diyarbakır'ın asalet ve azameti hiç birine benzemiyordu, hepsinden farklıydı."
Sayfa 173 - İthakiKitabı okudu
Ayşe Şasa'yı anlatıyor
Geçen Cuma günü (7 Aralık 2001) iftarı Çamlıbel Matbaası’nda Osman Kâhya ağabeyin mütevazı fakat güzel sofrasında yaptık. İftarın sonlarına doğru ağır bir rahatsızlığa yakalandığını duyduğum ciltçi Ahmet Başoğlu’nun yani bir kitabıma ad olan “Şeyh Efendi’nin rüyası”nın son ravisinin sıhhatini sordum. Hastalığının seyri hakkında biraz bilgi verdi:
İstanbul Adalet Gibi Pahalı bir Fahişedir...
“..... Sadece varsıllara yakasını çözmüştür. Hey içinden deniz geçen İstanbul. İki yakan bir araya gelmesin. Kör yüreğim bile sevdaya düştün. Kağın Çayım gibi, suyum bölmüştüm. Meğerse taa baştan sonu görmüştün. Herkesi bir kendin yaptın, yaptın İstanbul. Herkesi bir soysuz yaptın, yaptın İstanbul.  ....... Nerelisin? Kederliyim… Ne iş yaparsın? Gölge çevirir, üzülürüm…
Sayfa 123Kitabı okudu
Bi’ okuyun:(
Gözümüzü dünyanın medeni milletlerine bir kere çevirip bakmak ve hatta yarım asır evvel bize tabi ve bizim idaremizde bulunan milletlerin kültür seviyelerini kısaca dahi olsa incelemek bizi acı acı düşündürmeğe kafi gelebilir. Bir milletin, bir sosyal topluluğun ancak yüzde otuzu okuma yazma bilir, yüzde yetmişi bundan mahrum ise sadece üzülmek
Sayfa 249Kitabı okudu
Reklam
peygamberin sade yaşamı hakkında görüşler, arşivlemelik alıntı
Leone Caetani diyor ki: "Muhammed, hiçbir saray hayatı kurmadı. Gayet mütevazı bir surette, alelade faniler gibi yaşadı. Ashap ile daimi surette temasta bulundu. Kendisini tekmil kusurlarıyla olduğu gibi gösterdi. Buna rağmen, onu yine sevdiler. Takdir ve taziz ettiler. Sözlerine suret-i katiyyede inandılar ve itaat
Sayfa 244
"Aysel, yüzünü hiç görmediği Atasının tabutunu, yağmurlu bir akşamüstü, abisinin ve eniştesinin elinden tutmuş olarak Kamutay'ın önünde görmüştür. Eniştesi, tabutun çevresinde yanan altı meşalenin altı oku anlattığını söylemiştir. Meşalenin yanında sağda solda birer general, birer subay, birer er de, merasim üniformaları içinde, altı kişilik saygı nöbet grubunu teşkil etmişlerdir. General ve subaylar kılıçlarını çekmiş, hepsi de selamlama durumuna geçmiştir. Bir bando Chopin'in "Matem Marşı" nı çalmaktadır. "
Sayfa 66
Şehir,kalesi, burç ve ebedi surlarıyla bir rüya şehrine benziyordu.Musul, Bağdat, Babil, Ninova ve birkaç tarihi şehri görmüştüm, fakat Diyarbakır'ın asalet ve azameti hiç birine benzemiyordu, hepsinden farklıydı.
Sayfa 173 - İthaki YayınlarıKitabı okudu
Derin sularda yalnız bir mümin: Garaudy 1
Yıldız Ramazanoğlu son aylarda Roger Garaudy okumaları yapmakta idi. Okumalarının sonucunda Garaudy’nin Türkçedeki mütercimi Cemal Aydın ile uzun, dolu dolu bir söyleşi gerçekleştirdi. Garaudy üzerine yapılmış bu derinlikli ve ne yazık ki bir “ilk” olan önemli söyleşiyi sizlere sunuyoruz. Cemal Aydın, 1948 Isparta, Şarkikaraağaç doğumlu. İstanbul
Reklam
Dicle'nin Sesi 2
Şehir, kalesi, burç ve ebedi surlarıyla bir rüya şehrine benziyordu. Musul, Bağdat, Babil, Ninova ve birkaç tarihi şehri görmüştüm, fakat Diyarbakır'ın asalet ve azameti hiç birine benzemiyordu, hepsinden farklıydı..
Sayfa 174 - İthaki YayınlarıKitabı okudu
Musul, Bağdat, Babil, Ninova ve birkaç tarihi şehri görmüştüm, fakat Diyarbakır'ın asalet ve azameti hiç birine benzemiyordu, hepsinden farklıydı.
Sayfa 173 - ithakiKitabı okudu
Asr-ı Saadet’te Cami, sadece "mabed" değildir. İbadet orada yapı­lır; fakat bunun dışında, günün yirmi dört saatinde yine faaliyettedir: Cami, İslam devletinin "millet meclisi"dir. Cami, bu devletin "adalet sarayı" dır. Cami, İslam milletinin "buluşma yeri"dir. Cami, genel kurmayın harp ve sulh kararlarını akdettiği "kapalı salon" dur. Cami, belediye hizmetlerinin yürütüldüğü, kararların alındığı "belediye binası" dır. Cami, bu devletin bütün iç işlerinin ve devletler arası dış münasebetlerin istişare edilip kara­ra bağlandığı ikincisi olmayan biricik müessesesidir. Cami, çevresinde talebe yurdunun da bulunduğu "mekteb"tir. ve Cami, dışardan gelen bir garibin barınabileceği bir "oda" vazifesini de görmüştür. Cami bu çok yönlü fonksiyonu, Asr-ı Saadet'i müteakip bir süre da­ha devam etmiş; İslam ülkesinin sınırları genişleyip imkanlar da geliş­tikçe, her iş için bina ve daireler inşa edilmeye başlanmış ve zamanla "külliyeler" oluşmuştur. Her iş, kendine uygun uygulama mekanlarına kavuştukça da, artık cami, tek maksat için kullanılan bir müessese olma hü­viyetine bürünmüştür.
Sayfa 191
140 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.