Zafer sarhoşu oldular. Unuttular serhat'ı. Hiç düşünmediler. Ben o aşk filminin çirkin ve gözlüklü oğlanıyım, alay edildi benimle. Duygularımı hiç ettiler, ezdiler.
Bugün her şeyi, hemen, aynı anda istiyoruz: Hem çılgınca aşk hem güvenlilik ; hem sadat hem dünyaya açık olmak; hem çocuk hen mutlak özgürlük; hen tekeşlilik hem de uçarılığın sarhoşu olsun.
Oldukça sürükleyici bir biçimde aşkın ilahi ve dünyevi olan hallerini, farklı kültürlerden, farklı bakış açılarından, hatta farklı yüzyıllardan anlatıyor Elif Şafak. Mevlana ve Şems’in birbirlerine olan kuvvetli bağlılıkları, Ella ve Aziz’in birbirlerine olan aşkları insana dair olanı farklı özellikleri ile anlatıyor.
Kitapta en çok büyüleyen, etkileyici kişi Şems. Çünkü Şems, dedikoduya aldırış etmeyen, meyhanedeki sarhoşu, hayat kadınını, pek çok kişinin aşağılayıp ötekileştirdiği kişilere yoldaş, onlara destek olan bir derviş. Onları kendinden ayırmıyor. Kimseyi yargılamıyor, aksine linç edilmeyi göze alarak onlara arka çıkıyor, onları savunuyor. Tabii bu yönüyle hiç kimse tarafından aşağılanmamış bir derviş olan Mevlana’ya da çok iyi bir öğretmen oluyor. Tabii halk Şems’i kötülüyor, Şems, cesurca gerçekleri dile getirdiği dünyada, kötü düşünceli, kalbi kararmış kişiler tarafından katlediliyor. Mevlana, Şems’in ölümü ile kahroluyor.
Kitabın en sevdiğim özelliği toplumlarda din adı altında yapılan kıyımlara ışık tutması oldu.
Bir de tabii en önemli felsefesi şu: Bir derviş ölür, diğeri gelir; bir hırsız ölür, diğeri gelir. Her şey zıttı ile birlikte anlamlıdır. Her şey her zaman bir bütündür, ne eksik ne fazla… Bu felsefe çeşitli boyutları ile tartışılabilir ancak sosyal linçin adaletsizliğine vurgusu bakımından bu eserin başyapıtlardan biri olarak değerlendirilmesi gerektiği kanaatindeyim…
Rahmân ve Rahîm olan adına sığınarak
Açtım iki elimi : Kor gibi iki yaprak...
Bir edep ölçeğinde umutlu ve utangaç,
İşte dünya önümde; benim ruhum sana aç.
Bu seğriyen ellerle senden seni isterim,
Senden seni isterken canımdan çıkar terim.
Sana âşık ruhumdur merceği yakan ışık,
Gözlerim cemâlini görmeden de kamaşık.
Bir mirasyediyim ben iflâsın
Merhaba sevgili. Çok uzun zamandır sana bunu soramıyorum: Nasılsın? Önceleri sana bunu sorduğumda "iyi olmaya çalışıyorum" diyerek cevap verirdin. Sana her zaman nasılsın sorusunu sorardım fakat aramızdaki samimiyet artmaya başladığı dönemlerde ilk kez bu soruyu üstelemiştim ve o ilk sorumdan sonra da "nasılsın" sorusu bizim
Hafif spoiler! Yani... Jacks onu alma beni al ya valla bak. 3.kitap bence gereğinden fazla uzundu. Legendla Tella'nın tartışmalarını azaltıp, Scarlettin güçlerine biraz daha odaklanabilirdik Gavriel ilginç bir karakterdi daha çok tanıyabilirdik. Hatta onun gözünden Paloma'nın ihanetini okuyabilirdik. Kitapta çok fazla potansiyel kaybı vardı. Scarlett'in Julian'ı kendinden nefret ettirmeye başladığı yer benim çok hoşuma gitti ama kitapta bunla alakalı başka bir şey okumadık. Ya da scarlett hiç güç sarhoşu olmadı. Ne biliyim yani 18 yaşında birinin bu kadar görmüş geçirmiş birisi gibi karar verip ben bu gücü istemiyorum demesi?? İnsanların duygularını kontrol edebiliyorsun be kızım. Scarlette karakter olarak çok haksızlık edilmiş gibi hissediyorum. Mireler bence kitabın ana karakterlerinden çok çok daha ilgi çekici karakterlerdi. Ve anlamsızca bana daha insan gibi geldiler. Bizim karakterler hep en doğru en iyi kararı veriyorlardı. Ve Legend. Yani. Bir serinin etrafında döndüğü karakter bu kadar mı işlevsiz olur. Ne yaptı ki bu kitapta ben anlamadım. Gavrieli öldürme fikri Scarletten çıktı, geçmişe Suikastçı götürdü, Tellayı içeri Jacks soktu, son darbeyi Tella vurdu. Eeee Legend neresinde bu hikayenin? Gelip gidip ağğğbi aşk güçsüzlük salağk mıyızz triplerine girdi, Jacks'e sinirlendi, hem Tella'yı hem beni sinir krizine soktu. Dante ile Legend cidden farklı adamlardı aksine ikna olmuyorum. Seriyi Jacks takıntısıyla uğurlayıp Once Upon a Broken Heart okumaya gidiyorum
FinaleStephanie Garber · Dex Kitap · 2021536 okunma
Roman, müzayededen alınan elyazması bir kitabın hikâyesi olarak başlıyor. Okurlar, bu elyazması kitabın açtığı kapıdan içeri giriyor, bir devre adını veren lalenin izinde İskender Pala'nın yarattığı etkileyici ve büyüleyici bir atmosferin içinde yol alıyor.
İstanbul bu romanda, karmaşası, heyecanı, isyanları, kalabalığı ile lalelere
Gerçi aşk derdinin tutsağı ve güzellik kadehinin şarhoşu pek çoktur amma ey sevgili,içlerinde en ünlü olan yine de biziz.Çünkü şimdilerde sana Leyla,bana Mecnun diyorlar...