"Bak, ustam," dedi. "Yiğit, yürekli, aslan ustam, filler hiç yenilir mi? Bu dünya dünya oldu olalı kim görmüş karıncaların filleri yendiğini? Bu dünya böyledir ve hem de bu dünya hiç değişmez. Fil fildir, karınca karınca... Filler yönetecek, onların işleri bu, karıncalar çalışacak, filler yan gelip yatacak, en güzel yiyecekleri onlar yiyecek, en güzel giyitleri onlar giyecek, en görkemli saraylarda onlar oturacak... Karıncalarsa, işte böyle, halleri duman, yıl on iki
ay çalışıp sonunda ellerindeki avuçlarındakini fillere verecek, kendileri de açlıktan kırılacaklar. Doğanın yasası bu, insanların, o kendilerini doğanın kutsal yaratığı sanan o öğüngeç insanların da yasası bu. Bu dünya böyle gelmiş
böyle gider. Düşün bir ustam, bir düşün kardeşim, şuraya bir dağ kadar karınca
toplansak bir araya, bir tek fil saldırsa bize, ne oluruz?"
...
"Haklısın ya bu karıncalar ki şu evrende en güçlü yaratıklardır. Filler daha da güçlü olsalar bile onların bu tutsaklığından
kurtulmanın bir yolu bulunmalı. Ve hem de bulunacak!"
"Ama bunun için de hiç bir şey yapmıyor, hiç bir eylemde bulunmuyoruz ki,"dedi başbuğ. "Eylem gerek, hiç olmazsa bizimkiler gibi savaşı sürdürmek gerek. Ben bizim filleri yenebileceğimizi bir kere olsun düşünmedim bile ya, ama savaş gerek. Yenmesek de savaşmalıyıız. Bir tek umut savaşta."
Topal demirci de öyle düşünmüştü ya, bir sonuca varamamıştı. Bir tek umut savaştaydı ya, nasıl bir savaşta? Savaşın umutsuzu olur mu? Umutsuz girilmiş savaş, savaş değil, ölümdür, savaşın biçimi, türü var. Savaşa umutla girersin, yenilirsin o başka, ama umutla girersin.