Kelimeler bize nesnelerin açık seçik, bildik ve küçük birer suretini sunarlar; tıpkı okullarda, çocuklara bir tezgâhın, bir kuşun, bir karınca yuvasının ne olduğunu öğretmek üzere, aynı türe ait şeyleri temsil eden birer örnek olarak duvarlara asılan resimler gibi. Oysa isimlerin bize sunduğu insan suretleri –ve bizi, insanlar gibi ayrı ayrı bireyler olarak görmeye alıştırdıkları kent suretleri–, kullanılan yöntemin sınırlılığı yüzünden veya dekoratörün keyfine uygun olarak, yalnızca gökyüzünün ve denizin değil, teknelerin, kilisenin, insanların da mavi veya kırmızı olduğu, tamamı mavi veya kırmızı afişler gibi tek renkli, rengini isimlerden, isimlerin parıltılı ya da koyu tınısından alan, bulanık resimlerdir.
SORU: "İlginç Sorular-2"nin arka kapağındaki yazıyı yeri gelmişken buraya almak istiyorum. Ne dersiniz?
EDİP: Olur, alalım. Hem de o zamanki gençlik resmini de alalım.
Emevîler'den itibaren başlayan ve gittikçe artan cehalet ve bağnazlık dönemi, artık vadesini doldurmuştur. İslam âlemindeki fitnelerin, ihtilafların, kavgaların,
_Ölmedim ama diri de değilim.
_Bu rezil durumdakiler yani Araf'ta bulunanlar. Yaşarken kötülük yapmadıkları için Cehennem’e atılmazlar ama iyilik de yapmadıkları için Cennet'e de alınmazlar.
_Cehennem ümidin olmadığı yerdir. Hiçbir ümidin kalmaması, hayatta cehennemi yaşamaya denktir. Cehennemde belki acı çekilir ama ölünmez.
_Tanrıyı