Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Sapasağlam görünüşlü insanlarımızın konuşulanların tümünü, bütünüyle anlamadıklarını, kelimeleri kullanma yetilerinin kaybolmuş olduğunu söyleseler de inanmamayı seçerdik. Büyük ihtimalle “konuşuyor işte” der geçiştirirdik. O yıllarda dilimize pelesenk ettiğimiz tepkiydi bu; “konuşuyor işte”. Söylenenlerden etkilenmemeye niyetli olduğumuzda kullanırdık, “konuşuyor işte”. Karşı tarafın ahmak olduğunu, boş konuştuğunu ima ederdi; konuşuyor işte. Uzun bir süre bende Devrim‟i öyle geçiştirmeye çalışmıştım, “konuşuyor işte”. Adetti, babalar çocuklarını, çocuklar babalarını, öğrenciler hocalarını, avukatlar hâkimleri, milletvekilleri bakanları, muhalefet iktidarı, doktorlar hastaları, hepimiz hepimizi böyle geçiştirirdik, “konuşuyor işte”. “Konuşuyor işte” bizi geçmişimizin hâsılatından yalıtan barbar Avarlardan bu yana en masum vahşeti güle oynaya benimseten fesadın parolası oldu. Medeni dünyadan sürülmemizle sonuçlanan toplumsal cinnetin özeti…
"-..Dostluk nasıl doğdu? Düşmanlığa karşı birleşme olarak doğduğuna kuşku yok; Birleşme olmasaydı, insanlar düşmanlarının karşısında çaresiz kalırlardı. Böyle bir birleşme bugün belki de yaşamsal bir önem taşımıyor. -Düşman her zaman olacak. -Evet, ama onlar bugün görülmez ve anonim nitelikte. yönetmelikler, yasalar. birileri, senin pencerinin önüne bir havaalanı yapmaya karar verirse ya da seni kapının önüne koyarsa, dostun olan biri senin için ne yapabilir? Sana ancak, yine görülmez ve anonim olan biri yardım edebilir, örneğim toplumsal yardımlaşma örgütü, tüketiciyi koruma örgütü, avukatlar barosu. dostluk artık, ele tutulabilir kanıtlarla ölçülebilen bir şey değil. savaş alanında yaralanmış dostu arama ya da kılıcını çekip onu haydutlara karşı koruma fırsatı hiç çıkmıyor. yaşamlarımızın içinden, büyük tehlikelerle karşı karşıya kalmadan, buna karşın dostlukları da yaşamadan geçip gidiyoruz."
Reklam
İnsanlardan uzak bir sığınak bulmalıyım kendime. Sefilhane iğrençti. Sıradan bireyin yaşamı sıkıcı, ölümden de beterdi. Başka çarem yoktu. Eğitim bir tuzaktı sadece. Aldığım azıcık eğitim beni şüpheci yapmıştı zaten. Doktorlar, avukatlar, bilim adamları, neydi bunlar? Bireysel davranış ve düşünme özgürlüğünü kaybetmiş insanlar.
Sayfa 215Kitabı okudu
"Bizlerin, yani mühendislerin meslek hayatı siyah beyazdır. Renkli bir hayat hikayesi bizler için değildir. Televizyon programlarında; başta polisiye diziler olmak üzere, hastane ve doktorlar, mahkeme salonları ve avukatlar, sonu gelmeyen aşklar, hatta politikacılar için bile çevrilmiş sürüyle dizi var. Ama siz hiç mühendislerle ilgili bir diziye rastladınız mı? Bu dizilerde muhakkak karşı cinsten biri bulunuyor. Erkek doktorlar arasında başrol, kadın doktordadır, avukatlar bir kızı müdafaa ederler, aşk seruvenleri içinse söze zaten gerek yok. Halbuki bizim yaşamımız böyle mi? Bizim senaryolarimizdaki rol arkadaşlarımız; kafası kasklı, tulumlu işçiler, traşlı traşsız mühendisler, çatık kaşlı kontrollar... Dekorlarımızsa beton santralları taş ocakları, karanlık tüneller... Sözün kısası bu kitap boyunca sevgilim kelimesine rastlamanızın imkanı yoktur. " Ömrümüzün Kilometre Taşları-Feyzi Akkaya
1900-1905 yıllarından başlayarak, işçi ve köylüler arasındaki propaganda iki temel öğretinin sözcüleri tarafından yapıldı: Devletçi sosyalizm ve anarşizm. Devletçi sosyalizm propagandası, sıkı bir şekilde örgütlenmiş olan Bolşevikler, Menşevikler, Sosyalist Devrimciler ve benzeri demokratik parti ve gruplar tarafından yürütüldü. Anarşizm ise, bir
Sayfa 33
HAKİM BEĞ Gene tehir etme üç ay öteye, Bu dava dedemden kaldı hâkim beğ. Otuz yıl da babam düştü ardına; Siz sağ olun, o da öldü hâkim beğ. Kırk yıl önce; yani babam ölünce,
Reklam
“Avukatlar başka hiçbir mahkemede burada oldukları kadar gerekli değildiler. Çünkü dava genelde yalnızca halktan değil, ama davalıdan da gizliydi.”
Sayfa 128Kitabı okudu
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.