korkulu rüyaları hep hayra yoruyorsun,
yediğin kazıklardan avuntu umuyorsun,
alıştın, nutukları dinleyip uyuyorsun,
sen böyle uyudukça sanma ki sabah olur.
körler memleketinde şaşı padişah olur!
çarçur edilmiş yaşamının karmaşası içine giderek daha çok gömülmüş, ama yaşamına anlam kazandırıp kendisine bir avuntu sağlayacak bir şey ele geçirememişti.
Ey güzel insan, sen de onun gibi bir tutkunun esiriysen, onun acıları sana avuntu olsun, eğer yazgından yada kendi hatandan dolayı bir arkadaş bulamıyorsan, bu küçük kitap dostun olsun.
Duvarlar sürekli yer değiştirirken o sırada matem tutanlar bulamazlar hiçbir avuntu ve bu muazzam mavi dünyamız bir yapraklar evi gibi gelir göze rüzgar esmeden hemen önce
İnsanın durup dinlenmek istediği yerde huzursuzluk, barışı aradığı yerde savaş vardı; yazgıdan kaçılmıyordu. Bu bozuk dünyada tek sığınak, huzur ve avuntu duaydı.
Aslında gerçekten rahatlamaz, avunur ademoğlu . . .
Belki de avunmamız bile kendi sanımızdır.
En iyi avuntu da, dünyadan vazgeçtiğimize, hırsları zincirlediği mize kendimizi inandırmak. .. Yalan da olsa, inandırmak. ..
Tutkulu insanlar, tutku başını alıp gittikten sonra, kısa bir süre mutsuz olup hemen ardından tutkunun yerine bir avuntu koyabiliyorlar. Kedi bir tutkudur. Aynı zamanda bir avuntu! Bir kez kediniz olduysa, sayıları azalıp çoğalabilir ama her zaman bir kediniz olacaktır.
Eğer bir avuntu olacaksa, her eylemimizden önce o eylemin tüm sonuçlarını öngörmeye, ilk olarak kesin sonuçlarını, sonra kuvvetle muhtemel sonuçlarını, sonra gerçekleşmesi mümkün olanları, sonra da hayal edilebilir olanları ciddi ciddi hesaplamaya kalksak, yerimizden bile kımıldayamayacağımız da doğrudur. Söylediklerimizin ve yaptıklarımızın iyi ve kötü sonuçları, bizim artık bu sonuçları onlar yüzünden af dileyebilmek için bu dünyada olmayacağımız sonsuz sayıdaki günler de dahil olmak üzere gelecekteki bütün günlere, oldukça tekdüze ve dengeli bir şekilde dağılarak uzanır, ki üzerine çok konuşulan ölümsüzlük denen şeyin bu olduğunu söyleyenler vardır.
Binbaşı atı sürdü. Bu kez dört nal, uçuyoruz. En rahatı dört nal. Çünkü dört nalda, benim gibi acemi binici çalkalanmıyor. İhtiyat bölüğünün önüne gelince, Binbaşı birden atını yine durdurdu. Ben yine uçtum ki, bu seferki uçuş, Hazret-i İsa uçuşu... Allah'ını seven beni tutmasın. Ben uça uça, doğruca... Nereye biliyor musunuz? Önümde, at üstünde duran Binbaşı'nın sırtına... Yeryüzünde bir insan için bundan büyük bir terslik olamaz. şimdi, Binbaşı'nın atı üstünde iki kişiydik: Binbaşı ve habercisi... Belalar içinde, yine de insanoğlu bir avuntu bulabilmeli. Binbaşı'nın arkasına düştüm, ya önüne düşseydim... Binbaşı başım çevirip:
- O ne? diye bağırdı.
Kendimi yere attım.
- Efendim... diye başlayıp bi şeyler kekeledim. İyi ki Binbaşı üstelemedi.
Kendi atıma sıçradım.