Yusuf Atılgan’ın modernist romanı. Henüz kitabın ilk cümlesi itibariyle bir “arayış” başlıyor.
“Birden kaldırımlardan taşan kalabalıkta onun da olabileceği aklıma geldi.”
Yine ilk sayfadan, kitabın
Şermin YAŞAR ın kaleminden okuduğum ilk kitap son da olmayacak kesinlikle. Hikayede sevgisiz büyümüş, ve bu sevgisizliğin sebebini sorgulayan aile fertlerinin her birinin, dürüstçe kendi iç döküşlerini okuyoruz. Aslında o aile bir çoğumuzun ailesi. Kitabı okurken hep şunu düşündüm bizde dürüstçe içimizi döksek kağıtlara neler çıkar herkesin hikayesinden neler. Ve herkes haklı. Ee o zaman kim suçlu? Haklı haksız davası mı bu, yoksa herkesin yaşadığı acılara göre şekillenip, hayatı ona göre yorumlayışımı ? Bakış açısı mı ? Hep bir kurban ya da kurtarıcı araması mı ? Ya da kendini hep kurban ya da kurtarıcı olarak görmesi mi? Çok derin herkesin kalbi ,herkesin yaşadığı aynı veya farklı duygular ve yaşanmışlıklar. Akıcı bir kitaptı, düşündürdü, sadece kendi penceremizden yorumluyoruz herkesi. Oysa herkes yaşam davasında kendince , hissettiği eksikliklerle , yaşanmışlıklarla haklı. Güzeldi.Keyifli okumalar dilerim .
Tarihteki olaylara baktığınızda, iki yönlü bir bakış açısı söz konusudur. Hem ileriye hem de geriye doğru. Ama olaylar yaşanırken her şey tek yönlüdür.
Fransız devriminden önce biri iyimser, diğeri karamsar iki meşhur şair hapse atılmıştı. Başlarını hapishanenin penceresinden çıkardılar. İyimser olan, yıldızlara baktı ve gülümsedi. Kötümser olan ise hapishanenin önünden geçen caddedeki çamura baktı ve ağladı. Sen, daima trajedinin diğer yüzüne bak. Çünkü mutlak kötülük diye bir şey yoktur. Fakat iyilik, kazanç, başarı ve bu başarının karşılığı vardır.