"İnsan, bir elini en kötü ve en çirkine bulaştırmadan, öbür eliyle en iyi ve en güzeli oluşturamayan bir varlıktır. Beğenmeyenler olabilir ama gerçek budur."
Ölümü anlayabilir miyim endişesiyle biraz oyalandım, ilerledim, kabir taşlarını inceledim. Her taşta ayrı bir hikâye vardı sanki. Ölüm buraya erken gelmişti besbelli; kimisi dördünde, kimi beşinde; kimi altı, kimi yedi yaşındaydı. .. Kimisi bezirgân, kimisi hoca, kimi ak sakallı kimi pir, koca... Kiminin başucunda taş yok, taş olsa bu sefer dili yok. Bir ıssızlık, bir sessizlik... “Kime ibret gerek ise bu mezarlığı göstermeli!” diye düşündüm. İnsan böyle bir manzara karşısında taş olsa erirdi. Sonunda yeni ve yakası olmayan bir kefene sarınacak olduktan sonra bu yalan dünyanın ibreti ne olabilirdi ki? Bir zamanlar bütün dünyaya hükmedip cümle mülke “benim” diyenler bu adamlar mıydı, şu taşlara başlarını koyup yatanlar, bir vakit köşkleri, sarayları beğenmeyenler miydi? Bir vakitler beylik yapan, kendisine kapıcı tutanlar acaba bunlardan hangisiydi? Hani o şirin sözlüler, nerde o güneş yüzlüler; sorsam, araştırsam bulur muydum? Kabristan; bir ibretlik yer idi; ne kapı vardı giresi, ne yemek vardı yiyesi, ne ışık vardır göresi!..
Aklın yaratıcılığı nasıl engelleyebileceğini gösteren güzel bir örnek.
” Bir zamanlar, ayaklarının kırkını da müthiş bir hünerle kullanarak çok güzel danseden bir kırkayak varmış. Ormandaki tüm hayvanlar bu kırkayağın dansını izlemeye gelirler ve her seferinde onun dansedişine hayran kalırlarmış. Ama onun bu dansedişini beğenmeyenler de varmış. Bunlardan biri de kurbağaymış… Ne yapsam da kırkayağın böyle güzel dansetmesini engellesem diye düşünüp duruyormuş. Güzel dansetmiyorsun dese olmazmış. Ben senden daha güzel dansederim dese hiç olmazmış. Düşünmüş, taşınmış, güzel bir plan hazırlamış. Oturup kırkayağa bir mektup yazıp, göndermiş. ” Eşi benzeri olmayan saygıdeğer kırkayak kardeşim ! ” diye başlamış mektuba ” sizin benzersiz danslarınızın naçiz bir hayranıyım. Müsaadenizle sizden şunu öğrenmek istiyorum. Nasıl böyle güzel dansedebiliyorsunuz? Acaba önce 13.sol ayağınızı, sonra da 27. sağ ayağınızı atarak mı dansa başlıyorsunuz? Sonra da 11.sağ ayağınızı kaldırıp, 35.sağ ayağınızı mı indiriyorsunuz? ” İmza naçiz hayranınız kurbağa.
Kırkayak mektubu alır almaz nasıl dansettiğini düşünmeye başlamış. Önce hangi ayağını attığını? Ondan sonra hangi ayağını kaldırdığını… ve sonunda kırkayak dansetmeyi bırakmış…
Düşüncelerine katılanlar da, katılmayanlar da beğenenler de, beğenmeyenler de etrafında birleştiler ve bu eserin dünya çapında bir şaheser olduğunu açıkladılar!. Buna olay diyorum, çünkü bu yeni zaferi, edebi bir inkılaptır!. Estetik dünyasında, bir düzen değişikliğidir!. Bugüne kadar hiçbir zaman böyle bir başarıya tanık olmadım!. Yeni bir dilin, yeni bir edebi düşüncenin taç giyme töreni yapıldı!. Birbirlerine bağlanan bütün bu olaylar adını en ücra köşelere kadar duyurdu!. Bunu izleyen yıllar içinde en güzel eserleri birbirini kovalamaya, gün geçtikçe büyümeye başladı!.
” Bir zamanlar, ayaklarının kırkını da müthiş bir hünerle kullanarak çok güzel danseden bir kırkayak varmış. Ormandaki tüm hayvanlar bu kırkayağın dansını izlemeye gelirler ve her seferinde onun dansedişine hayran kalırlarmış. Ama onun bu dansedişini beğenmeyenler de varmış. Bunlardan biri de kurbağaymış… Ne yapsam da kırkayağın böyle güzel dansetmesini engellesem diye düşünüp duruyormuş. Güzel dansetmiyorsun dese olmazmış. Ben senden daha güzel dansederim dese hiç olmazmış. Düşünmüş, taşınmış, güzel bir plan hazırlamış. Oturup kırkayağa bir mektup yazıp, göndermiş. ” Eşi benzeri olmayan saygıdeğer kırkayak kardeşim ! ” diye başlamış mektuba ” sizin benzersiz danslarınızın naçiz bir hayranıyım. Müsaadenizle sizden şunu öğrenmek istiyorum. Nasıl böyle güzel dansedebiliyorsunuz? Acaba önce 13.sol ayağınızı, sonra da 27. sağ ayağınızı atarak mı dansa başlıyorsunuz? Sonra da 11.sağ ayağınızı kaldırıp, 35.sağ ayağınızı mı indiriyorsunuz? ” İmza naçiz hayranınız kurbağa.
Kırkayak mektubu alır almaz nasıl dansettiğini düşünmeye başlamış. Önce hangi ayağını attığını? Ondan sonra hangi ayağını kaldırdığını… ve sonunda kırkayak dansetmeyi bırakmış…
Bu bize aklın yaratıcılığı nasıl engelleyebileceğini gösteren güzel bir örnek. Bazen kulaklarımızı tıkamalıyız ve isteklerimizi, hayallerimizi yüceltmeliyiz....