27 Ağustos 1922 sabahı Mustafa Kemal Paşa'ya telefonda kuşattıkları tepeyi yarım saat sonra alacaklarını bildirmesine rağmen bunu başaramayınca intihar ederek hayatına son veren Miralay Reşat’a(Çiğiltepe)
Özellikle cephenin biraz gerisinde yüksekçe bir yere oturup tabancaları dizlerine koyarak “Geri çekileni vururum” mesajı vermesi ve birkaç
Aziz, sıddık kardeşlerim!
İki sene tedkikattan sonra mahkeme tarafından bana teslim olunan mecmualardan bugün, masumlar taifesinin ve ümmi ihtiyarlar cemaatinin bana yadigâr olarak gönderdikleri parçaları hâvi büyük ve yaldızlı cildli bir mecmua gördüm. Bu mecmuanın başında tâ Kastamonu'da yazdığım bir fıkrayı size göndermek hatırıma geldi.
Saygıyla sevgiyle anıyorum... 💖💖💖 🌹🌹🌹
27 Ağustos 1922 sabahı Mustafa Kemal Paşa'ya telefonda kuşattıkları tepeyi yarım saat sonra alacaklarını bildirmesine rağmen bunu başaramayınca intihar ederek hayatına son veren Miralay Reşat (Çiğiltepe)’nin ;
Özellikle cephenin biraz gerisinde yüksekçe bir yere oturup tabancalarını dizlerine koyarak
Bu akşam bir kadeh rakı doldurun kendinize. Ama öyle tek-duble falan değil! Hani şu eski müdavimlerin “domuz sıkısı” dedikleri türden. Sadece rakıyı beyazlatacak kadar su… Yanına beyaz leblebi; fazla değil 3-5 tane…
27 Ağustos 1922 sabahı Mustafa Kemal Paşa'ya telefonda kuşattıkları tepeyi yarım saat sonra alacaklarını bildirmesine rağmen bunu
Vatansever gençler, komünizme karşı çeşitli dernekler kurmuşlardı. Biz de Türk-Kültür Ocağı’nda faaliyette bulunuyorduk. Halk Partili gençlerle arkadaşlarımız arasında ayrı bir mücadele cereyan ediyordu. Bize “ocaklılar” derlerdi. Bu dernekte Turgut Atasoy, Ali Hatipoğlu, Fethi Gemuhluoğlu, Ali Yörük (meşhur Yörük Ali Efe’nin oğlu), Balıkesir Lisesi’nden tanıdığım İhsan Koloğlu, Ahmed Çavdaroğlu gibi nadide şahsiyetler bulunuyordu. Biz, devrimci gençlere ve diktatörlüğe karşı milliyetçi gençler olarak mücadele ediyorduk.
Cemil yukarı çıktığı zaman, Halit Paşa, Bekir Sami Bey’e, çevredeki genel durumu anlatıyordu:
- Jandarmaların çoğu savuştu. Memleketlerine gitti. Dağdaki asker kaçaklarına gün doğdu. Arayan yok, soran yok... “Ödemiş’e doğru, zeybekliğin düzeni de çok bozuldu” diyorlar.
- Ne gibi?
- Bir namlı efe, başına biraz zeybek toplayıp dağa çıktı mı, yalnız kendisiyle adamlarını zaptiyeden korumaz, gezdiği çevreyi de korumak zorundadır. Hem öteki ünlü efelerden koruyacak, hem de ününü kullanıp adam soymaya kalkan, zibidileri tepeleyecek. Efe kısmı eskiden beri, zaptiyeden çok, öteki efelerden korkar. Sözgelimi Yörük Ali Efe’nin en büyük korkusu jandarma alayından değil, Demirci Mehmet Efe’dendir. Ayrıca, Ege’nin efeleriyle buraların Çerkezleri arasına, Çakıcı Efe’nin öldürülmesinden beri, kan girmiştir. Bundan başka, Rumeli göçmenleri ayrı baş çeker, Arnavutlar ayrı... Şimdi bir de Rum kaptanlar türedi, karşı adalardan kayıklarla gelip köy basıyorlar, gündüz ortasında adam soyuyorlar!
Sayfa 370 - Bilgi Yayınevi, İkinci Bölüm, Karanlığın Dibinde, IVKitabı okudu
Bugün Büyük Taarruz'un 101. Yılı. 26 Ağustos'ta başlayan o kutlu mücadelenin anısına...
27 Ağustos 1922 sabahı Mustafa Kemal Paşa'ya telefonda kuşattıkları tepeyi yarım saat sonra alacaklarını bildirmesine rağmen bunu başaramayınca intihar ederek hayatına son veren Miralay Reşat (Çiğiltepe)’a;
Özellikle cephenin biraz gerisinde
Uzun zaman önce aldığım Serçenin Gözyaşları kitabını okuma fırsatını ancak bulabildim. Kitap 176 sayfadan oluşuyor. Fakat yine de ben, çok kısa zamanda bitiremedim. Alan okumalarımdan fırsat buldukça araya sıkıştırdığım bu kitabın zihnimde rahatlatıcı etkisi oldu. Yörüklerin hayatlarından yola çıkılarak ele alınan hikayelerde ben , bir yandan
Kitap içeriğinde 33 farklı mektup, hikaye, anı türünde yazılar var. Bunlar:
Orhan Hançerlioğlu - Mustafa Kemal'in Askerleri
Tarık Buğra - Oğlumuz
Mehmet Seyda - Köyün Uğuru Memet
Sabahattin Kudret Aksal - Vav'lar
Hakkı Kamil Beşe - İtalya Krallığı'nın Nişancıbaşısı ve Yörük Ali Efe
Necati Cumalı - Aklım Arkada Kalacak
Oktay Akbal -
Bugün Büyük Taarruz'un bir gün öncesi. 26 Ağustos'ta başlayan o kutlu mücadelenin anısına...
27 Ağustos 1922 sabahı Mustafa Kemal Paşa'ya telefonda kuşattıkları tepeyi yarım saat sonra alacaklarını bildirmesine rağmen bunu başaramayınca intihar ederek hayatına son veren Miralay Reşat (Çiğiltepe)’a;
Özellikle cephenin biraz gerisinde yüksekçe bir
Orkun (1950-1952)’un kapanmasının bir sebebi daha vardı. Bu
sebep, Atsız’ın mektuplarını ve derginin son sayısını dikkatli incelediğimizde açıkça belirmektedir. Üstelik buradaki fikir ayrılığı, Tevfik İleri meselesinde olduğu gibi şahıslara dayalı değildi. Doğrudan Türkçülükle ve Türkçülüğün temel prensipleriyle alâkalıydı.
Türk Milliyetçiler
İleri’nin Millî Eğitim’e bakanlık yaptığı dönemde,
enstitülerdeki bütün kız öğrenciler bir okula toplanmış, enstitülerin en önemli ismi olan İsmail Hakkı Tonguç bakanlık emrine alınmış ve enstitüleri öğretmen okuluna çevirme
işine el atılmıştı.
İşte Atsız, Orkun (1950-1952)’da İleri hakkında çıkan bu satırları
eleştiriyor, derginin kapanmasını
Çocuk ölümü, annenin dramı olarak en çarpıcı biçimde Necati Cumalı'nın Boş Beşik oyununda yer alır. Bilinen bir masaldan uyarlanmış olan bu oyundaki yörük gelini evlendikten ancak yedi yıl sonra bir çocuk sahibi olmuştur. Çocuk, özellikle erkek çocuk anası olmak yörük töresinde kadının itibar kazanması demektir. Babanın da övüncü olan bebek göç sırasında en yüksek devenin sırtına bağlanır. Fakat yolda alıcı kuşlar bebeği parçalarlar. Anne aklını yitirir, yollara düşer, kendini çaya atar. Gelinin, kaynanasından çekindiği için yol boyunca bebeğini yoklayamamış olması hem yörük töresinin baskısı konusunda düşündürücü, hem annenin yasının yoğunluğunu artırıcıdır. Bu acı oyunda ünlü ezgi ile dile gelir.
"Elmalıdan çıktım yayan,
Dayan hey dizlerim dayan,
Emmim atlı dayım yayan
Bebek beni del eyledi
Yaktı yaktı kül eyledi.
Ala kilime sardığım
Yüksek mayaya koyduğum
Yedi yılda bir bulduğum
Bebek beni del eyledi...."