"Kadınlar sevdikleri erkekler için iç çamaşırı alırlar. Ekonomi bilimi öyle diyor. Veriler de bu iddiayı destekliyor." "Beni sevdiğini mi söylüyorsun, Stella?" Stella, Karate Ayı'ya sıkıca sarılıp başını salladı, birden acayip utandı. "Bana o kelimeleri söylemeyecek misin?" diye sordu Michael. "Ailem dışında kimseye bunu söylemedim." "Sence ben ortalıkta koşturup kadınları onları sevdiğimi mi söylüyorum?" Michael onu kendine doğru çekip alınlarını birbirine dayadı. "O kelimeleri senden her türlü alacağım. Bu akşam."
Sayfa 367
Alıntı çok güzel, bölemedim
Hikâyem başladığı sırada kırkıma yaklaşıyordum. Başka türlü bir girizgâh yapmak gerekirse o zamanlar hayatı nasıl gördüğümden de bahsedebilirim sanırım. Onu ister bir yol olarak görsün ister büyük bir savaş, büyüyen bir ağaç ya da dalgalı bir deniz; bir insanı, hayatı nasıl gördüğünden daha iyi tanıtan çok az şey vardır. Ben hayata itaatkâr bir öğrencinin gözüyle bakıyor, onu insanın her katını olabildiğince çabuk, hatta nefes nefese çıkması, rakiplerini her zaman aşağısında bırakması gereken bir merdiven olarak görüyordum.
Sayfa 14 - İthaki
Reklam
Ben yalnız da dans etmeyi bilen bir Tanrı'ya inanırdım. Ve şeytanımı gördüğümde, onu gerçekten derin, ağır ve ciddi buldum: Ruhuydu bu ağırlığın, içine düşüyordu her şey. Öfkeyle değil, aksine gülmeyle öldürür insan. Haydi şimdi. Haydi, ağırlığın ruhunu öldürelim. Ögrendim ben yürümeyi, o zamandan beri koşturuyorum kendimi. Öğrendim ben uçmayı, o zamandan itibaren kımıldamak için itilmeye ihtiyacım kalmadı. Şimdi hafifim, şimdi uçuyorum, şimdi kendimi altımda görüyorum, şimdi Tanrı benim içimde dans ediyor.
Sayfa 36 - Kapra YayıncılıkKitabı okuyor
YANLIŞ GİDİYORUZ İlçe Ortaokul Almanca Öğretmeni bir arkadaşına şu mektubu yazıyordu: Sevgili.............. Burda boğuluyorum artık. Edebiyat yapmıyorum. Gerçekten boğuluyorum, hava yetişmiyor, soluğum kesiliyor. Hıdırlık Doruğu'nda insanı yere çalan sert yel bile, ciğerlerime boğucu gaz gibi doluyor. Ancak kendimi bilmemesiye, kendimi
bir masal...
Masal bu ya, tilkiyle aslan birlikte seyahate çıkmışlar. Heybelerini eşeklere yüklemişler, bir de güzel kurulmuşlar, dağ bayır sürmüşler. Her işi sırayla yapmak üzere aralarında anlaşmışlar. Geceleri kamp kurunca, ikişer saat ara ile içlerinden biri çadırın etrafında elinde silahla dolaşır beklermiş. Günlerden bir gün kayalarla çevrili bir vadiye
"Çünkü seni seviyorum! Sen de beni seviyorsun ama gururun yüzünden..." "Ben sizi sevmiyorum!" diye bağırdı Evret. Levana'nın vücuduna yüzlerce buzdan ok saplandı sanki. "En azından öyle sanıyorum ama aklımı o kadar karıştırıyorsunuz ki, gerçek duygularımı ayırt edemiyorum." Levana şefkatle gülümsemeye çabaladı. "İşte! Gerçek aşk dedikleri bu ya zaten. Çatışan duygular, kontrolsüz bir tutku. Onu gördüğünde kalbin çarpar. Kasılır kalırsın. Ondan mı, yoksa onunla mı kaçmak istediğine karar veremezsin."
Sayfa 75
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.