Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Sonra annem hastalandı zaten. Ben lisedeydim. Gırtlak kanseri, dediler. Geçen benim bu hastalık işi patlak verince, araştırdım biraz. Bu hastalıklar durduk yere olmuyormuş. Hep bir psikolojik nedeni varmış. Annemin hastalığını merak ettim, ona baktım. Gırtlak kanseri falan diyor, öyle söyleyecek lafı olup da söyleyemediğinde veyahut yutkunamadığı bir şeyler yaşadığında olurmuş. Söyleyemediği neyi olacak lan annemin? Konuşsaydı, tuttular mı? Yutamadığı ne olacak onun? Her dediğini yaptık hepimiz. Babam da öyle karısına zulmeden, eziyet eden erkeklerden değildi. Başında kaynanası da yokmuş bak. Babamın anası, babası, kardeşi yok. Annem öyle babamın ailesiyle de uğraşmadı. Üç çocuğu var, çocukları sağlıklı, kocası başında. Ne istiyorsun daha bu hayattan? Ne derdin var senin de gidip gırtlak kanseri oluyorsun? Ne derdin olabilir senin, senelerce hepimize hayatı dar ettin?
Bildiğim her anında öfkeliydi annem. Babama, bana, Ekrem'e, en çok da Ethem'e... Babam evdeyken konuşmazdı, sadece surat asardı. Neredeyse hiç konuşmazdı babam varken. Sessiz, asık bir suratla yıllarını geçirdi babamın yanında. Babam gidince de konuşmaz, terslerdi bir tek. Hepimizi terslerdi. Bakışlarıyla döverdi bizi, Ethem'i arada sırada eliyle ayağıyla döverdi ama. O hepimizden daha mı yaramazdı, neydi? Ben o rahatlasın diye hep ona "Ortanca çocuklar öyle olur oğlum, takılma sen" der dururdum, ama hep de öyle olmaz aslında. Ne alakası var? Ekrem'le Ethem'in arasında zaten hepi topu dokuz ay var. İkizden saysan olur bunları. Peş peşe hamile kalmış annem. Benim ömrüm Ethem'le Ekrem'i korumakla geçti hep. Ben de onlardan iki üç yaş büyüğüm haaa! Ama ben oyun oynatırsam bunlar sessiz dururdu. Onlar sessiz durursa annem rahat ederdi. Ben uslu olursam bunlar da uslu olurdu. Hatırlıyorum bak, ödev yaparken bunların eline de birer kâğıt kalem verirdim, öğretmencilik oynatırdım, dururlardı yanımda. Belki de öğretmencilik oynaya oynaya düşürdüm bu işi annemin aklına. Sonunda hiç istemeden öğretmen oldum çıktım
Reklam
"Ey Allah'ım" dedim, "sana da pek yüzüm yok ama, gelmişken azıcık da anlatayım derdimi." "Şimdi" dedim, "Rabbim, hikmetinden sual olunmaz ama ben bu dünyaya niye geldim, sen bana bi onu de? Beni bu dünyaya gönderirken muradın neydi? Beni annemle babamın ilk evladı yapmaktaki maksadın neydi senin? Niye hep Emin, Emin, Emin diye koşturdu annem benim peşimde? Niye salmadı beni Ethem'le, Ekrem'i saldığı gibi? Sırf kendi köyünden diye beni bu Hülya'yla niye evlendirdi? Neden hep sana hakkımı helal etmem dedi durdu da bir kere ya, bir kere sen iyi birisin Emin, sana hakkımı helal ediyorum demeden neden öldü gitti kadın? Hülya'yla neden bir gün olsun diz dize oturup muhabbet edemedik? Bunun cevabını biliyorum bak, çünkü gönlüm Çiğdem'deydi. E tamam madem, Çiğdem'i niye bana vermedin? Görünürde karım var, ortada bir çocuk var, babam var, kardeşlerim var ama ben niye yapayalnızım? Şunca sene öğretmenlik yaptım, niye o sınıftan içeriye bir gün olsun neşeyle girip dışarıya neşeyle çıkamadım? Niye hep üç kuruşa talim? Senelerce emekli olayım da emlakçılık falan yapayım diye hayal kurdum da şimdi niye tiksiniyorum o küçücük dükkândan? Bütün paramu niye oraya yatırttın Allah'ım?"
İçimin derinlerinde yığınla dostum var benim, her biri kendine has, gerçek, sınırları gayet iyi çizilmiş ve hep yarım kalmış bir varlığa sahip.
"Bu dünyada her ne varsa benim sıfatımdır. Ben olmasam bir şey olmazdı. Her şey benle var olmakta. Ben hep’im ya da hiç’im. Ben hiç’im ya da hep. Zaten hiç ile hep, tek gözlü, tek şeydir. Ancak cahil kalabalıklar bir şeyi iki adla anıyorlar!"
Büyük salonun kapıya yakın bir duvarının önünde birdenbire durdum. O andaki hislerimi, bilhassa aradan bu kadar seneler geçtikten sonra, anlatmama imkân yok. Yalnız orada, kürk mantolu bir kadın portresinin önünde, mıhlanmış gibi durduğumu hatırlıyorum. Resimleri seyredip geçenler, vücutlarıyla beni sağa sola itiyorlar, fakat ben olduğum yerden
Sayfa 50 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Yavaşça defterin yapraklarını karıştırdım. İçimde mukavemet edilmez bir merakın gitgide büyüdüğünü hissediyordum. Tek çizgili sahifelerde, iri ve intizamsız harfler, gayet acele yazıldığı belli satırlar vardı. İlk sahifeye bir göz attım, serlevha filan yoktu. Sağ tarafta 20 Haziran 1933 tarihi ve hemen bunun altında şu satırlar vardı: -Dün
Sayfa 37 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
“Sorun ne öyleyse?” “Tüm bunlara rağmen yüzünde neden bu kuşku dolu ifade var?” “Şüpheci bir kişiliğim var. Benim zihnim hep böyle işler.”
Bir dedektif Gurney kolay yetişmiyor. :)Kitabı okudu
''Başından beri iyiliğin ve kötülüğün mücadelesi bu, değil mi?Senin içinde ki kötülüğün benim içimde ki iyiliği yok etme arzusu.Öyle değil mi Körebe?'' Dedi Eyaz. ''İyilik sende mi?'' Dedi Körebe. ''İyilik benim içimde.'' Dedi Eyaz. ''Kurtarılamayacak kadar yaralı, veriyor
Mustafa Kemal
Doğrusu özgür soluğumla baktıkça toprağa, Binlerce kez teşekkür sunuyorum Allah'a, Benim bir kahramanım var diyorum cihana, Dimdik bir duruşsun taşıdığım omurgamda, Babalar duvardır ya duruyorsun sağlamca, Başımı kaldırıp göz kırpıyorum sınıfımda, Muhtaç olduğum kudret, duruyorsun orada! Bir ömürlük nasihatsin başucumuzda. Bugün biraz yorgun geldiysem de sana, Biraz dizlerinde dinlenmek yetti bana, Güzel haberler de getirdim avuçlarımda, Kızların, zaferler sunuyorlar bu yıl sana! Bir deli fırtına estiriyorlar ki sorma! Duyuyor musun, bu alkışlar hep sana, Hep sesin, gözlerin, al yıldız arka fonda, Ne çok yakışıyorsun gençliğin yanına.
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.