Burada çok önemli bir anekdot aktarmakta fayda var. Emr-i itibariyi bir varlık olarak kabul edersek, mahlukatın tamamının yaratıcısı Allah olduğundan bunu da yaratanın Allah olduğunu kabul etmek zorundayız demektir. İçki içme örneğini düşünürsek, kişide oluşan içki içme meylini de Allah yaratmıştır, deriz. Burada ise cüz'i irade ve meyil tamamen göz ardı edilmiş olur ve kulun cezalandırılması adaletsizlik olur. Mantıken böyle bir durumda kulun cezasız kalması gerekir. Bu durumda burada büyük bir tezatlık oluşur. Çünkü Allah insana hem görmek fiilini verip hem de bakarsan seni cezalandırırım, dese bu zulüm olur. İnsan günlük yaşan- tısında kendi iradesi ile tercih ettiği şeylere bakarak da emr-i itibarînin müstakil bir mahluk olarak yaratılmadığını kolaylıkla anlayabilir.
" Savaşma, seviş " : 1960'li yılların bu meşhur sloganını askerler her zaman alaycı bir şekilde elestirmislerdir. Genelde tek bir düğmeye basmak suretiyle, yeni imha araçlarını tasarlamada etkinliginden dolayı, dünyanın her yerinde korku duyulan Amerikan ordusu da bu sloganı alaya almıştır.
Reklam
Öğrenilmiş Çaresizlik.
İdeallerimizden kopup sıradan hayatlara nasıl razı olduğumuzu anlatan ilginç bir anekdot vardır. Hindistan'da yabani bir fil yavrusu yakalandığında, kalın bir zincirle büyak bir ağaca bağlanır. Yavru fil kaçmaya çalışır, ama başaramaz. Zamanla kaçma denemelerini burakır. O ağaçtan hiçbir zaman kurtulamayacağına inanır. Esareti öğrenmiştir artık. Bu aşamada ayağındaki zincir ağaçtan sökülerek bir odun parçasına bağlanır. Yavru fil her yürüyüşünde o odunun peşinden geldiğini görünce, hala o ağaca bağlı olduğunu düşünerek artık kaçma girişiminde bulunmaz. Başlangıçta yavru filin kaçabileceğine inancı vardır, ama kaçabilme imkanı yoktur. İkinci aşamada ise kaçma imkanı vardır, ama kaçabileceğine olan inancını kaybetmiştir çaresizligi öğrenmiş, özgürlüğün kendi elinde olduğunu unutmuştur.
Sayfa 12
Hayata dair bir anektod
Çevresindeki dünyadan kopmuş vaziyette, sersemlemiş bir halde, önceki hayatının edebi gerekliliklerine aşina bir hayalet gibi çalışıyordu. Hayaletlerin ölmüş ama öldüğünü fark etmemiş insanların ruhları olduğunu duyduğunu hatırlayınca, öldü de bundan haberi mi olmadı diye anlamak için bir an çalışmasını kesti.
Sayfa 401 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Ünlü ve muhtemelen uydurma bir anekdot, Nobel ödüllü Anatole France’la güzeller güzeli yetenekli dansçı Isadora Duncan’ın 1923’teki buluşmasını anlatır. O dönemdeki popüler insan ırkının ıslahı hareketini tartışırken Duncan, “Benim güzelliğim ve senin zekana sahip bir çocuk düşünsene!” dediğinde France yanıtlar: “Tabii, ama ya benim güzelliğim ve senin zekanı alırsa ne olur bir düşünsene.”
Güzel anekdot
O, kendisinde insanüstü bir varlık olduğunu söyleyenleri hiç hoş karşılamamıştır. Çocukluğundaki bakla tarlasındaki bekçiliğini de söylemekten hiç çekinmemiştir. Münir Hayri Egeli bir anısında şöyle anlatır bunu: “Atatürk, kendisinin insanüstü bir varlık olduğunu söylemelerini hiç hoş karşılamazdı. Çocukluk arkadaşı Nuri Conker'in sert çıkışlarını büyük bir neşe ile dinler ve hepimizin önünde tekrarlattırırdı. Bir gün adını söylemek istemediğim bir kişi: “Paşam." demişti. "Kimbilir çocukluğunuzda ne ayrı bir insandınız. kimbilir ne olağanüstü anılarınız vardır?" Atatürk güldü ve Nuri Conker'e döndü: "Nuri anlatsın." dedi. Nuri Conker her zamanki alaylı diliyle: “Bakla tarlasında karga çobanlığı ederdi." cevabını verdi. Deminki soruyu soran kişi sözünün bu hale dökülmesinden fena halde ürktü. Soruyu ortaya attığına bin kere pişman oldu. “Aman efendim." diyecek oldu. Atatürk hemen sözünü kesti: “Bana insanlar üstü bir doğuş yapmaya kalkışmayınız. Doğuşumdaki tek olağanüstülük Türk olarak dünyaya gelmemdir." dedi.
Sayfa 47 - Atatürk Araştırma Merkezi
Reklam
761 öğeden 91 ile 100 arasındakiler gösteriliyor.