Terziye dinlen demişler ayağa kalkmış.
Genellemelerin, vasatlığın, aynılığın, Heideggerce söylersek hergünkülüğün cehenneminde yaşıyoruz. Sabahlar belli, akşamlar belli. Yapılacak, yetiştirilecek işler, gidilecek mekanlar, izlenecek diziler, okunacak kitaplar bile bellidir. Yollar, hep aynı caddeler, sokaklar... Daralan, sıkışan, tekrarın cehennemindeki ve fakat bu tekrardan bir ritüel çıkaramayan modern (modernist mi demeliyiz) insan.
Sürprizler oldukça azalır. Hatta sürpriz istemiyoruzdur. Akşamları huzuru bozan bir misafir, ansızın çıkagelen bir hastalık, çocuğun biten ilacı, bozulan bir musluk... Bunlara alışkın değiliz. Diziler uzun, filmler sıkıcı, kitaplar tuğla gibi. Hergünkülüğün içinde alışılagelen zaman da yok artık. Zaman, asla ele geçmeyen bu büyülü tılsım kaybolmuştur. (...)
Bilindik tüm ana ve ara güzergahların işlemediği durumda ne yapılacak. İşte kadim patika düşüncesi bize yol gösterecek. Herkesliğin ve hergünkülüğün, vasatlığın, bilinen tüm ana yolların cehenneminden kurtulmak isteyenler, patikaların selamete çıkaran ancak zorlu, sert ve küçük yollarına kendini vurmak durumundadır.