Birçoğumuz, pek çok kez yabancıların iyiliği sayesinde kurtulmuşuzdur; ancak bir süre sonra kulağa kamyon arkası yazısı gibi klişe gelir bu. Beni üzen de bu; güzel ve doğru bir sözün çok sık kullanıldığı için sonunda kamyon arkası yazısı gibi yapay bir etki yaratması.
Mendilinde gül oya olmayanın yüreği de kararır. Güzele bakmayan güzelden anlamaz. Güzelden anlamayan ise kimselerin canını hoş tutmaz, çünkü can nasıl hoş tutulur bilmez.
Fikret'in kahvehanesine girdim. Ocakcı Serdar'dan bir çay isterken duvardaki aynaya takıldı gözüm. Kim bilir kaç defa girmişimdir o kahvehaneye? ilk defa fark ettim o aynanın orada olduğunu. Aynanın üzerinde, bakanın görmemesi mümkün olmayacak şekilde adeta 'kamyon arkası sözü gibi duran "Kaybeden hesabı öder." yazısı beni bir anda aynanın içine aldı. Ocağın yanında ayaktayım. Yüzüm aynaya dönük. Kulağıma kahvehane televizyonundan haber sesleri geliyor. Yazıyı tekrar tekrar okuyorum. Her bakışımda bir kere daha. Hesap, kaybeden, ödeyen. Hangisiyim ben? Nerede, neler kaybettim? Kırık aynalarda kesik suratlar bıraktım. Her bakışımda yüzümün başka bir yerinden kesildiği o aynalar hala aynılar mı?