On ruble dilenmek için beş kere İsa'yı anan, bu dalkavukça, yaltaklanan mektupları, zavallı bir avuç para için yalvaran, ağlayan, inleyen bu korkunç mektupları okurken insanın kalbi daralır. Geceler boyu çalışır ve yazar, karısının yanı başında acılar içinde inlemektedir, sara illeti hayatı onun gırtlağından söküp almak için tırnaklarını çıkarmıştır, ev sahibesi polisle birlikte gelip kirayı istemekte, ebe ücreti için dırdır edip durmaktadır - bütün bunlar olurken o Suç ve Ceza'yı, Budala'yı, Ecinniler'i, Kumarbazı on dokuzuncu yüzyılın bütün bu büyük eserlerini, ruhsal dünyamızın bu evrensel kişiliklerini yazmaktadır. Çalışmak onun kurtuluşu ve ıstırabıdır. Yazarken bir anlamda Rusya'da, vatanında yaşar. Dinlenme zamanlarında Avrupa'da, Katorga'da sararıp solmaktadır. Bu yüzden eserlerine giderek daha fazla gömülür.
Bunlar onu sarhoş eden iksirdir, bunlar onun zavallı sinirlerini en yüksek hazza ulaştıran oyunlardır. Ara sıra, tıpkı hapishanenin kazıklarına çentik atarak yaptığı gibi günleri sayar: Bir dilenci olarak da olsa vatanına dönmek, ne olursa olsun dönmek! Rusya, Rusya, Rusya... onun umutsuzluğunun bitmek bilmeyen feryadıdır. Ama henüz geri dönemez, eserlerinin ortaya çıkabilmesi için henüz isimsiz biri olarak kalmalı, bu yabancı sokaklarda bir kurban olarak, tek başına, feryat figan etmeden, yakınmadan dolaşmalıdır.