Öleceğinin kesin olduğunu kabul etmelisin; Bazen ölüm, bazen de yaşam tatlı gelir insana. Pazarlığa otur yaşamla: De ki, seni kaybedersem, Bu zaten aptalların korumak istediği şeydir yalnızca; Sen ilahi emirlere amade geçici bir soluksun, Bu bedene işkence edip durursun. Sen yalnızca ölümün budalası olursun. Umutsuz bir şekilde ondan kaçmaya
"Asıl bahtiyar, bir ömür boyunca hasretini çektiği şeye kavuşan değil, ona erişeceğini anladığı anda, saadetinin en yüksek noktasında bir "Ah!" diyerek düşüp ölebilendir..."
- Annen var mı senin?
- Var tabii.
- Ne iş yapar?
- Çamaşıra gidiyor.
- Sen ne olacaksın büyüyünce?
- Ben mi? dedi.
Gözlerini gözüme kaldırdı. İkimiz de mavi mavi baktık.
-Ben, dedi, boyacı olacağım.
İnsandaki ben, o hoşa gitmeyen içtepiye âdeta daha ilk toslayışında kendini geriye çekerek ona kapılarını kapıyor, onun bilinç alanına ayak atmasını ve doğrudan doğruya devinimsel (motorik) bir boşalıma ulaşmasını engelliyordu. İşte bu olaya "geriye itim" adını verdim.
Aklı başında olan herkes, insan gözünün iki nedenden dolayı şaşkınlık geçirdiğini ve iyi göremediğini bilir. Birinci neden, insanın aydınlıktan karanlığa geçmesi, ikinci neden ise karanlıktan aydınlığa çıkmasıdır. Bu, beden gözü için olduğu kadar akıl gözü için de geçerlidir. Bu gerçeği idrak eden kişi, kafası karışmış ve görüşü zayıflamış bir kişiyle karşılaştığında onun durumuna gülmemeli ve şu soruyu sormalıdır: Bu adamın akıl gözü daha aydınlık bir dünyadan geldiği için mi alışkın olmadığı karanlığı yadırgamaktadır, yoksa karanlıktan aydınlığa geçtiğinde karşılaştığı yoğun ışıktan dolayı mı körleşmiştir? Bunların ilki mutlu olunacak ve beğenilecek, ikincisi ise acınacak bir durumdur, zira karanlığı yadırgayan göz, aydınlık bir dünyadan gelmiş demektir. Dolayısıyla, ona gülen kişinin asıl kendisi gülünç duruma düşer, ama karanlıktan aydınlığa geçtiği için iyi göremeyen bir kişi başkalarının ona gülmesini hak etmiştir.
Eflatun, Devlet