Bu kitap bir doğumun hikayesi...
Yetişkin ve varsal, ama varsallığı nispetinde duygudan ve amaçtan, yaşam zevkinden yoksun bir insanın yine insanlaşması değil, bedensel ve ruhsal olarak iki kez doğmaya kabil olan ve bir kez bedenen dünyaya geldiğinde ikinci, ruhsal, bilinçsel ve artık mecburi olan ikinci doğuşunu gerçekleştiren bir adamın hikayesi...
Ve bu doğumu gerçekleştiren, kendinden insanı doğurmayı başaran canlının, artık bir kez kendini bulduktan sonra dünyada kaybedecek bir şeyi olmamasının, kendindeki insanı anladıktan sonra her insanı anlamasının ve tüm ayrıştırmalardan sıyrılıp "insanlık ailesi" denilen varoluş zirvesine - her büyük ruhun ulaştığı gibi - ulaşmanın hikayesi.
Sen, Zweig, bu biz mahlukatın ulaşabileceği en yüksek katmana çıkmakla kalmamış, çıkarken orada gördüğün ve isabetli olarak kimliklerini tespit ettiğin yüce ruhlar gibi, başkalarına kılavuzluk etmeye ve oraya ulaşmalarına yardımcı olmaya muktedir olmuşsun!! Sana hayran olmamak, kitaplarını okurken eriyip gitmemek, içimizde şahlanan duygu sellerine kendimizi kaptırmamak mümkün mü?
Sağol, varol. Bir gazozu hakettin. Orada buluştuğumuzda borcumuz olsun, söz!!
Kitapla ve yüce ruhlarla kalın...
Yaşar Kemal bir hafıza. Olaylar kronolojisinin hafızası değil; acının, var olan toplumsal ve kültürel alışverişinin hafızası. Varoluş çığlıkları atan insanların bilinçaltı.
Olaylara bakarız. Tarihsel olaylara;
Mübadele,
Sarıkamış,
Çanakkale savaşı,
Ezidi soykırımı,
Ermeni olayları,
...
Bunları ne savaşı başlatanı anlatarak ne de
"Yaşamla ölüm arasında bir kütüphane var," dedi, "Bu kütüphanedeki raflar sonsuza kadar gider. Her kitap yaşamış olabileceğin başka bir hayatı yaşama şansını sunar sana. Farklı seçimler yapmış olsan, şu an nasıl bir hayatın olacağını görürsün...
Pişmanlıklarını telafi etme şansın olsaydı, bazı konularda farklı davranır mıydın ? "
İşte bu kitap zamanın hiç akmadığı bir Gece Yarısı Kütüphanesinde sonsuz sayıda kitabın ortasında, yaşamı seçmenin hikayesi ama hepsi bu değil. Kütüphanede bulunan kitapların her birinde farklı bir hayat, farklı kariyerler ve kararlar yazılı. Bize olasılıklar üzerinden ölüm ve yaşamı iyi ve kötüyü aynı anda sunarak farklı bakış açıları kazandırır ve yaşantımıza, anımıza farkındalık katar.
Bazen insanlar bir şeyleri değiştirirlerse her şeyin yoluna gireceğini düşünürler. Ama ya beklediğimiz gibi değilse ?
Olmamız gereken tek bir kişi yaşamamız gereken tek bir hayat hissetmemiz gereken tek bir varoluş var. Her şey olabilmek için her şeyi yapmamız gerekmiyor çünkü zaten sonsuzuz..
Keyifli okumalar:)
Ray Bradbury'nin 'Karahindiba Şarabı' adlı eseri, büyülü bir yazın ve çocukluk anılarının kusursuz bir tasviri. Kitap, 1928 yazında, Illinois'teki küçük Green Town kasabasında geçiyor ve hikaye 12 yaşındaki Douglas Spaulding'in gözlerinden anlatılıyor. Bradbury, Douglas'ın yaşamındaki olağan ve olağanüstü anları, bir
"Korkuyu Beklerken", toplumun kenarlarında yaşayan karakterlere odaklanan sekiz öyküden oluşuyor. Bu öyküler, dramatik ve sıklıkla trajik bir içeriğe sahip, ancak Atay'ın karakteristik mizahı ve ironisiyle de harmanlanmış.
Başlık öyküsünde, isimsiz bir genç adamın hikayesi anlatılır. Kendine özgü düşünceleri ve alaycı tavrıyla
F. Scott Fitzgerald'ın usta kaleminden çıkan ve sonradan David Fincher'ın yönetmenliğinde sinemaya uyarlanan Benjamin Button'un Tuhaf Hikayesi, sıradışı bir karakterin gözünden varoluş, aşk, ölüm ve zamanın doğası gibi evrensel temaları işleyen etkileyici bir eser.
Benjamin'in tersine yaşlanma hikayesi, okuyucuları farklı bir bakış açısıyla düşünmeye teşvik eden oldukça özgün bir kurguya sahip. Yaşamın farklı aşamalarını ters sırayla deneyimleyen Benjamin'in gözünden, sevginin, kaybın, dostluğun ve ailenin anlamı sorgulanıyor. Bu olağandışı kurgu, okuyucuyu hikayenin içine çekerek, zamanın akışı ve hayatın kırılganlığı üzerine düşünmeye teşvik ediyor.
Benjamin'in hayatı boyunca deneyimlediği zorluklar, kayıplar ve sevgi dolu anlar, okuyucularla duygusal bir bağ kurmasını sağlıyor. Hikayede işlenen zamanın doğası, ölüm, sevgi ve varoluş gibi evrensel temalar, esere derinlik katıyor ve okuyucuyu düşünmeye sevk ediyor. Karakterimizin farklı yaşlarda yaşadığı deneyimler, ona hayatın anlamı ve değerleri hakkında önemli dersler vererek, okuyucuyu da bu konularda düşünmeye teşvik ediyor.
Sonuç olarak baktığımızda Benjamin Button'un Tuhaf Hikayesi, 50 sayfalık bir kitap olmasına rağmen orijinal kurgu, duygusal derinlik, felsefi sorgulamalar ve başarılı karakter tasviri ile öne çıkan etkileyici bir eser. Hikayenin bazı kısımlarının hızlı ilerlemesi ve bazı karakterlerin yeterince derin olmaması gibi bazı eksiklikleri olsa da, Benjamin Button'un Tuhaf Hikayesi, farklı bir bakış açısı arayan ve evrensel temalar üzerine düşünmek isteyen okuyucular için etkileyici bir okuma deneyimi sunuyor.
Lorinin yaşadıkları dişe dokunur ve bir okadar da hikayeden öte gerçek yaşanmışlık hikayesi. Tam bir varolus ve yokulus arasindaki ince çizgiyi tüm tedavilere rağmen gerçek hayata cevap vermeye çalışan ve mücadeleci ruhunun öne çıkardığı eylemlere karşı ihtimalleri değerlendirip yol çizen bir kahraman.
Öncelikle şunu söylemeliyim ki kitap oldukça akıcı sade bir dille yazılmış, bununla birlikte esprili bir dile sahip olması hoşuma bile gitti.
Aslında bakılırsa kitap oldukça gündelik hayatı, sıradan insanları ele almış. Sıradan insanların sıradan hayatlarını bize aktarıyor ve bunu yaparken bu sıradanlık insanı sıkmıyor; ara ara güldürüyor ve
Başka sinemada bugün “Manchester by the sea” vardı.Zeki Demirkubuzun övdüğü kadar varmış gerçekten.Hem huzursuz oldum duyguların varoluş sancılarına girmeden dümdüz verilmesinden,tepkisizlikten hem de duygulanıp ağladım.Ama başrolün yaşadıklarına feedback yapılınca neden bu kadar tepkisiz ve duygusuz olduğuna hak veriyorsunuz.Hayatını kaybeden abisinin vesayeti üzerine yeğenine bakmak zorunda olan bir adamın hikayesi.Oscar ödüllü bu derin filmi mutlaka izleyin.Ba yıl dım….
José Saramago'un "Körlük" adlı eseri, karanlık bir distopyada insan doğasının derinliklerine dalmayı cesaretle üstlenir. Kitap, bir toplumun ani bir felaketle nasıl çöker ve insanlığın zaaflarını nasıl sergilediğini ustalıkla işler.
Saramago, kitabın temelini, bir şehirde aniden salgın bir körlük hastalığının patlak vermesi üzerine
1921 yılının Temmuz ayına gelindiğinde Türk milleti, varoluş mücadelesinin en buhranlı günlerini yaşamaktadır. Yunan ordusu 10 Temmuz 1921 tarihinde genel bir saldırıya geçmiş, Türk ordusu geri çekilmek zorunda kalmıştır. Şehirlerin ardarda düşmesiyle, 13 Temmuz'da Afyonkarahisar, 15 Temmuz'da Tavşanlı, 17 Temmuz'da Simav, Emet,