Bir çocuğun ileriki yıllarda Narsistik bir bireye dönüşmesinde en büyük etkenlerden biri yoksun ve yalnız bırakılmış, değersiz hissettirilmiş, yeterince desteklenmemiş ve onaylanmamış olmasıdır.
Şimdi karşımda olsan doktor, sana insanın kendi kendini terk etmesinin mümkün olup olmadığını sorardım çünkü ben, kendim tarafından bile yalnız bırakılmış hissediyorum.
Aslında kentin kapılarının kapatılmasının en dikkat çeken sonuçlarından biri de ayrılığa hazırlıksız yakalanan kişilerin içinde bulundukları durumdu. Birkaç gün önce, geçici bir ayrılığa göre kendilerini hazırlayan, birkaç hafta sonra birbirleri ile görüşeceklerinden emin, garımızın peronlarında iki-üç tavsiyede bulunarak kucaklaşan ve bu ayrılıkla günlük uğraşlarından birazcık olsun başını kaldırmış anne ve çocuklar, eşler, sevgililer kendilerini, birdenbire çaresiz bir biçimde birbirinden uzak düşmüş, herhangi bir buluşma ya da haberleşme olanağından yoksun bırakılmış bir halde buldular.
Boş bırakılmış zihinler, bilgisizlik yüzünden hayatı zor ve çekilmez bulur. Çalışkan biri ise kanatlanarak sislerin arasından uçup vadilerin derinliklerine dalar.
Sonuçta üzüntüyle hata yapan, ilk olarak haksızlığa uğramış ve üzüntüsünden öfkelenmeye mecbur bırakılmış biri gibi görünür. Fakat arzu tarafından yönetilen biri, dürtüsünden dolayı kötülük yapmaya sürüklenmiş birisidir..
Dünya, omuzlayacak kimsesi olmadığı için suya bırakılmış bir tabuttur. Tabut çürüdü, her yanından su alıyor artık. “Önce çocuklar ve kadınlar!” diye bağırmış olmalı biri. Bu kadar ölümün başka bir açıklaması olamaz.
Sisifos'un tüm sessiz sevinci buradadır: yazgısı kendisinindir. Kayası kendi nesnesidir. Aynı biçimde, uyumsuz insan da sıkıntısı üzerinde gözleme başladığı zaman, tüm putları susturur. Birdenbire sessizliğine bırakılmış evrende, yeryüzünün binlerce hafif, hayran sesi yükselir. Bilinçsiz ve gizli seslenişler, tüm yüzlerin çağrıları, bunlar için kaçınılmaz ters yüzü ve yenginin pahasıdır.
Gölgesiz güneş yoktur ve geceyi tanımak gerektir. Uyumsuz insan evet der, çabası hiç dinmeyecektir artık. Kişisel bir yazgı varsa, üstün alınyazısı yoktur, hiç değilse tek bir alınyazısı vardır, onu da kaçınılmaz bulur ve küçümser. Gerisine gelince, günlerini istediği gibi geçireceğini bilir.
İnsanın kendi yaşamına yöneldiği bu yüce anda, Sisifos, kayasına dönerken, kendisince yaratılan, belleğinin bakışı altında birleşen, hemen sonra da ölümüyle kapanan yazgısı olan bu bağsız eylemler dizisini seyreder. Böylece, insansal olan her şeyin tümüyle insan kaynaklı olduğuna inandığını gösterir, görmek isteyen ve karanlığın sonu olmadığını bilen kördür, hep yürümektedir. Kaya hâlâ yuvarlanır durur.
Sisifos'u dağın eteğinde bırakıyorum! Kişi yükünü eninde sonunda bulur. Ama Sisifos tanrıları yadsıyan ve kayaları kaldıran üstün bağlılığı öğretir. O da her şeyin iyi olduğu yargısına varır. Bundan böyle, efehdisiz olan bu evren ona ne kısır görünür ne de değersiz. Bu taşın ufacık parçalarının her biri, bu karanlık dağın her madensel parıltısı, tek başına bir dünya oluşturur. Tepelere doğru tek başına didinmek bile bir insan yüreğini doldurmaya
yeter. Sisifos'u mutlu olarak tasarlamak gerekir.